Fındığa İtalyan rakip geliyor
Denizli Sanayi Odası’nın geliştirdiği “kuru yemişte yeni metotların uygulanması” konulu bir proje çerçevesinde bir grup iş adamı İtalya’da inceleme gezisi yapmış.
Sanayi Odası’nın Genel Sekreteri Levent Çaputçu’nun şu sözleri dikkatimi çekti: “İtalya fındık için önemli bir atağa geçmiş. Akdeniz iklimine sahip olmalarına rağmen zeytin ile fındığı aynı arazide yetiştiriyorlar.”
Haberde İtalya’nın fındık üretiminin şu anda 50 bin ton olduğu, 10 yıl içindeki üretim hedefinin ise 150 bin tona çıkmak olduğu da belirtiliyor.
Türkiye’nin yıllık fındık ihracatının 240 bin ton olduğunu dikkate alırsak, fındıkta ciddi bir rekabete hazırlanmamız gerektiği de ortaya çıkıyor.
Geçtiğimiz Ağustos ayının neredeyse tümünü “fındık” konusunu tartışarak geçirdik.
Fındık üretim alanları artsın mı, yoksa artmasın mı tartışması, İtalya gerçeği karşısında giderek bir “meleklerin cinsiyeti” tartışmasına dönüşüyor gibi.
Dünyada yükselen refahın kışkırttığı çikolata tüketimi, belli ki fındık üretim alanlarının giderek daha da yaygınlaşmasıyla sonuçlanacak.
Demek ki hükümete yakın çevrelerin fındık fiyatları konusundaki tek suçu “artan üretim alanlarına bağlaması” o kadar da gerçekçi değilmiş.
Denizli Sanayi Odası üyelerinin tespitleri, bir kez daha “eller giderken aya, biz kalırız yaya” sözünün gerçek olabileceğini gösteriyor.
Binlerce ailenin tek geçim kaynağı olan fındık ile ilgili daha kapsamlı stratejiler geliştirmek zorunda olduğumuz çok açık.
Sonra pişman olmamak için
Bu yıl yapılacak genel seçimlerde oy kullanabilecek vatandaşlara ilişkin seçmen listeleri 25 Aralık tarihinde muhtarlıklarda askıya çıkarıldı.
Biz bu tür konularda son dakikayı bekleme alışkanlığı olan bir ulusuz.
Ancak bu sefer son dakikayı bekleyenler, bu gecikmenin bedelini seçimlerde oy kullanma haklarını kaybederek ödeyebilirler.
Bu nedenle askı süresi sona ermeden herkesin seçmen listelerini kontrol etmesi, seçmen listesinde T.C. kimlik numaralarının da bulunmasını sağlaması gerekiyor.
Çünkü kimlik numarası listelerde bulunmayanlara seçmen kartı gelmeyecek ve Nüfus Cüzdanı’nda T.C. kimlik numarası yazılı olmayanlar oy kullanamayacak.
Demek ki son altı ay içinde çekilmiş bir yeni fotoğraf ile kimlik numarası yazılı olan yeni bir Nüfus Cüzdanı almazsanız oy kullanamayacaksınız.
İnternette dolaşan ve bu konu için vatandaşları uyaran e- postaları herkesin görebilmesine olanak yok. Aynı şekilde gazeteleri okuyan vatandaşların sayısı da toplam seçmen sayısı gözetildiğinde bir hayli sınırlı kalabilir.
Bu sorunu aşmak için televizyon kanallarının belirli aralarla alt yazı ya da kısa filmlerle vatandaşları uyarmasında yarar var.
Pamuk’un Radikal’inde fark göremedim
Orhan Pamuk’un bir günlüğüne genel yayın yönetmenliğine soyunup, Pazar günü yayımlanan Radikal’i hazırlaması içeride de, dışarıda da ilginç tepkilere neden oldu.
Gazetenin satış rakamlarındaki artış okuyucuların ilgisinin yoğunluğunu da gösteriyor.
Bunda elbette Pazar günkü Radikal’in bu özelliği ile bir “koleksiyon parçası” olarak görülmesinin de rolü olmalı.
Ama sanırım ilginin asıl nedeni Nobelli bir yazarın, genellikle eleştirdiği bir meslek dalında neler yapacağını görme isteğinden kaynaklanıyordu.
Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan ile konuştum. Pazartesi gününü yabancı gazetecilerin telefonlarına yanıt yetiştirmekle geçirdiğini anlattı.
Böylece Türkiye, Orhan Pamuk sayesinde bir kez daha ama bu kez olumlu haberlerle Batı medyasında yer alabildi.
Orhan Pamuk’un, gazetenin manşetine koyduğu ve 50 yıl önce Cumhuriyet’in Nazım Hikmet ile ilgili tutumunu anlatan haber dün Cumhuriyet tarafından “gazeteye bir saldırı” olarak yorumlandı.
Kişisel görüşüm: Bu tür bir alınganlığa da neden yoktu.
Sonuç olarak herkes biliyor ki Cumhuriyet’i o dönemde yönetenlerle, bugün yönetenler aynı kişiler değiller.
Ben, Pamuk’un bu haberini, toplumumuzun ve ülkeyi yönetenlerin genel olarak aydınlara tutumunu eleştiren bir yaklaşım içinde hazırladığını düşündüm.
Ve şunu da söylemeliyim: Orhan Pamuk’un hazırladığı gazete ile bir gün önceki Radikal’i karşılaştırdığımda da önemli bir fark göremedim.
Radikal’in yazı işleri mensupları, gazetelerini her gün yaptıkları gibi hazırlamış diye düşündüm.
Demek ki bu işler dışarıdan göründüğü gibi değil.
Eminim ki Pamuk da bunun farkındadır ve bundan sonra gazeteleri ve gazetecileri eleştirirken bu tecrübeyi de hatırlar.