HÜRRİYET

AKP’li ’taze’ politikacıların işi zor

BUGÜN Hürriyet’te AKP yöneticilerinin seçim çalışmaları sırasında seçmenleri etkileyecek taktikler geliştirdiklerini anlatan bir haber okuyacaksınız.

Giysilerin etkileyici olması, seçmenlerle konuşurken “hanımefendi ve beyefendi” hitaplarının kullanılması bu taktiklerden bazıları!

Taktikler arasında “kibar ve güler yüzlü olmak ve seçmenlerle tartışmaya girmemek” de var.

Haberi okurken, keşke bunları daha önce hazırlasalardı diye düşündüm.

Eğer bu taktikler zamanında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde olsaydı, Mersin’deki ünlü “Ananı da al git” tartışması yaşanmayacaktı.

Ya da Başbakan, acılı ailelerle, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” tartışmasına girmeyecekti.

“Kibarlık” konusu daha önce hatırlatılmış olsaydı, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun da “Olcay Baykal polemiği” yaratması söz konusu olmayacaktı.

Örnekleri çoğaltmak mümkün; çünkü AKP’nin birçok bakanı ve milletvekilinin bu konudaki sicilleri hiç parlak değil.

Bu durumda AKP’li çiçeği burnunda politikacıların kafalarının da bir hayli karışacağını tahmin etmek zor değil.

Nasıl şaşırmasınlar ki: Partinin dediğini mi yapsınlar, yoksa parti büyüklerinin yaptıklarını mı?

Bir hata düzeltilmiş oldu

AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi’nin Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın el konulan taşınmazlarının iade edilmesi ya da zararının tazmin edilmesi kararı beklenen bir gelişmeydi.

Dün internette bu haber üzerine yazılmış bazı yorumları okurken konunun vatandaşlarımıza yeteri kadar anlatılamamış olduğunu düşündüm.

Yorumlara hákim olan şey “ırkçılık ve cehaletten doğan dayılanma havası”.

Daha önce de yazmıştım, ama yorumları okuyunca kısa bir tekrarda yarar olduğunu düşündüm.

1- Lehlerine karar verilen ve hakları korunan insanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları. Benim gibi askerlik yaptılar, vergi ödüyorlar, seçme ve seçilme haklarına sahipler.

2- Türkiye Cumhuriyeti, geçmişteki bazı yöneticilerinin ve yargıçlarının hataları nedeniyle kendi vatandaşlarının haklarını ihlal etmişti. Karar bunu düzeltiyor.

3- Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren ve halen yürürlükteki tek uluslararası anlaşma olan Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili hükümleri, AİHM tarafından garanti altına alınmış oluyor. Lozan Antlaşması bir bütün! Bir bölümünü savunup geri kalanını reddetmek ya da ihlal etmek tutarlı bir davranış değil.

Ve şunu da görmüş bulunuyoruz: Günümüzde insan hakları kavramı, keyfimize göre yorumlayabileceğimiz bir kavram değil.

Eğer Atatürk’ün koyduğu “çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak ve çağdaş dünyanın bir parçası olmak” hedefini izleyeceksek, ırkçı önyargılarımızdan ve “ben yaparsam olur, siz de kimsiniz” havasından kurtulmamız gerek.

Mahkeme kararı Beykoz’u etkiler mi?

AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu son kararında benim ilgimi çeken bir cümle var.

Şöyle diyor: “Mülk sahipleri, daha sonra yapılacak yasal düzenlemeleri alım sırasında öngöremezler.”

Haberde bunu okuyunca, geçtiğimiz ayın en önemli gündem maddelerinden birisi olan Acarkent ve Beykoz Konakları’ndaki gelişmeleri hatırladım.

Hatırlayacaksınız, Çevre ve Orman Bakanlığı bu sitelerdeki tapuların iptali ve arazinin yeniden orman alanı olarak tescilini talep eden bir dava açtı.

Devletin verdiği tapuya güvenerek taşınmaz satın alanların uğrayacağı hak kayıpları ve bunun nasıl giderilebileceği konusu çok tartışıldı.

Hukukçu değilim ama bana öyle geliyor ki, AİHM kararındaki bu cümle, devletin verdiği tapuya güvenerek birikimlerini bu evlere yatıranları da ilgilendiriyor.

Öyle görünüyor ki bu konuyu daha uzun süre konuşacağız.