Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Gergin demokratlar!

MEMLEKETİMİZ bir “demokrasi sınavından” geçti, hatırlayacaksınız.

Anayasa referandumunda “evet” oyu kullanmak ileri demokrasiyi istemek, askeri vesayetin kalkmasından yana olmak, jüristokrasiye son vermekti. İktidar sözcüleri ve “yetmez ama evetçiler” böyle söylüyorlardı.“Hayır” oyu vermek ise yine aynı çevreler tarafından “askeri vesayetin devamından yana olmak ve ileri demokrasiden korkmak” anlamına geliyordu.

Oylama sırasında ülkemizin sahil kesimleri ne yazık ki “antidemokrat” çıktı ve “hayır” oyu kullandı.

“Demokratların” ezici çoğunlukta olduğu illerimizden biri de Erzurum idi.  Bu ildeki Anayasa referandumunda yüzde 86.9 oranındaki “demokrat” evet oyu verdi, demokrasi karşıtlarının oyu ise yüzde 13.1’de kaldı. Ve bakın en demokrat illerimizden biri olan Erzurum’da geçtiğimiz hafta sonunda neler oldu:

Yakutiye İlçesi’ndeki bir gece kulübünde cumartesi gecesi “üstsüz DJ”  olarak tanınan Ukraynalı Vanilla Sky program yapacaktı. Programı duyurmak için sokaklara afişler asılınca “demokrat” siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarının bir bölümü tepki gösterdi. Sosyal paylaşım sitelerinde “Erzurum’u germeye hakkınız yok” diye yazıldı.

“Fazla gerilen demokratların” neler yapabileceklerini geçmiş örneklerden bilen kulüp yöneticileri de çareyi gösteriyi iptal etmekte buldular. Sadece para ödeyerek girebilecek belli sayıdaki yetişkinlerin izleyebileceği, dört tarafı ve çatısı kapalı bir mekândaki gösteri bile “ileri demokratları” germeye yetebiliyor.

“Vesayet rejimi yanlıları” bunun için ısrarcı bile olamıyorlar, çünkü korkuyorlar.
Acaba AKP, Erzurum’da da, İzmir’deki gibi www.korkmahemşerim.com.tr/Erzurum  sitesi mi açsa?

İddiayı araştırmak devletin görevidir

WIKILEAKS belgelerindeki “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı var” iddiası üzerine süren tartışmada CHP de, Başbakan da ciddi bir hata yapıyor.

“İsviçre bankalarında hesabın bulunmadığına ilişkin belge getir” çağrısı, bir politika yapma yöntemi olamaz.

Bu bir iddiadır ve asıl olan iddiayı ortaya atanın bunu kanıtlamasıdır. İddiaya muhatap olandan, bunun tersini kanıtlamasını istemek günümüz hukuk anlayışında kabul edilebilir bir durum değildir.

Yani Başbakan’dan bunun için belge istemek mantıklı değil.

Öte yandan İsviçre’de bu tür hesaplara ilişkin belgelere ulaşabilmek de o kadar kolay değil.

Sıradan bir vatandaşın, böyle bir araştırma yapıp, sonuca ulaşabilmesinin önünde İsviçre bankacılık sistemini koruyan kanunlardan kaynaklanan engeller var.

Böyle bir bilgiye ulaşabilmek ancak devletlerin, yasal yolları izleyerek yapabileceği bir şey!

Bunu kimin yapması gerektiği de kanunlarımızda yazılı.

Ortada ABD tarafından yalanlanmamış bir belge var. Bu belgede sıfatı Başbakan da olsa bir TC vatandaşının İsviçre’de gizli rüşvet hesapları olduğu iddia ediliyor.

Böyle bir iddiayı soruşturmak Türkiye’de savcıların ve Mali Suçları Araştırma Kurumu’nun görevidir.

Onlar bu iddiayı araştırıp, doğruluğunu ya da yalan olduğunu bulabilirler. Başbakan’a ve bu iddianın takipçisi olacağı görülen CHP’ye düşen de zaten bir iddia üzerinde çene yarıştırmak yerine, bu iddianın araştırılmasını istemek olmalıdır.

Türkiye bir “hukuk” devleti! Büyüklerimiz öyle söylüyorlar. Hukuk devletinde işlerin nasıl yürüyeceği geçerli kanunlarda yazılı! İktidara ve muhalefete düşen görev bu yolun kullanılmasını sağlamak, bu görevini yerine getirmekten imtina eden, şu ya da bu nedenle bu görevini yapmayı istemeyen kamu görevlilerinden bunun hesabını sormaktır.

Heyecanlanmayalım, Deniz Feneri’ne benzeyecektir

ALMANYA ’da bir kamu bankasının, Türkiye’deki bir davasını kazanabilmek için rüşvet dağıttığı iddiası Sabah gazetesinin yazı işlerinde belli ki heyecan yaratmış. Dün bu iddiayı manşetinde veriyordu.

Diğer önde gelen gazetelerin birinci sayfalarında bu habere rastlayamadım. Hürriyet de dahil olmak üzere çoğu bu haberi iç sayfalarından görmüştü, bazılarında hiç yoktu. Bizim arkadaşların neden heyecanlanmadıklarını kolayca tahmin edebiliyorum. Sabahçılar heyecanlandılar, çünkü mesela Deniz Feneri meselesinde ne olup bittiğini fark edemedikleri için!

Türkiye bu tür yabancı kaynaklı rüşvet iddiaları ile çok karşılaştı.  

Mesela Siemens, Türkiye’de rüşvet dağıttığını kabul etti. Resmi belgelere bir Siemens yetkilisinin bir bakan ile yemek yediği bile yansıdı. Sonuç: Sıfır! Türkiye’de hiçbir savcı bu olayın üstüne gitmedi, gidemedi.

Mesela Almanya’da Deniz Feneri e.V. isimli dernekte büyük bir hırsızlık ortaya çıktı, Alman mahkemesi bunun “asrın dolandırıcılığı” olduğuna karar verdi ve kararında soygunun Türkiye uzantılarına işaret etti. Ankara’da savcılık bu işi soruşturuyor ama üzerinden neredeyse iki yıl geçti ortada hâlâ açılmış bir dava, yazılmış bir iddianame yok!

Çok eskilerde Lockheed rüşvet skandalında da aynı şeyi yaşamıştık. Türkiye, rüşvetçi yöneticilerini cezalandırmayı bırakın, yargılamayı bile başaramayan tek örnek ülke olmuştu.Yani bu işte de o kadar heyecanlanmamız gerekmiyor.

Rüşvetçileri Alman mahkemeleri cezalandırırsa ne âlâ. Onlar cezalandırmaz da iş bizim hukuk düzenimize kalırsa, yazı geldi, tercüme gitti, savcı tayin oldu derken bir de bakmışız suç zamanaşımına girmiş bile!