Havanda su dövme sistemi!
TÜRKİYE’nin Brezilya dizileri gibi bir ülke olduğunu söylüyorum hep. Arada kaç bölüm kaçırırsanız kaçırın, geri dönüp izlemeye başladığınızda aslında hiçbir şeyi kaçırmadığınızı anlayabiliyorsunuz.
Ne zaman uzun süre yurtdışına çıksam, mesleki bir deformasyonun sonucu olarak geri döndüğümde birikmiş gazetelere de hızla göz atıyorum. Gerçi artık internet var, haberleri anında izlemek de mümkün ama dedim ya, mesleki deformasyon bu ve ille de gazeteler ile elimi boyamam gerekiyor!
Bu sefer de böyle oldu, gazeteleri karıştırdım, gördüm ki hiçbir şeyi kaçırmamışım, herkes bıraktığım yerde aynen durmaya devam ediyor.
En gözde tartışma da “başkanlık sistemi” konusu.
AKP yöneticileri sürekli konunun tartışılması gerektiğini söylüyorlar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Pakistan gezisi sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlarken “Başkanlık sistemi de olabilir, yarı başkanlık sistemi de” demiş. “Oralarda parlamento yok mu? Denetim daha fazla var” diyor.
Aslında amaç gelecek seçimde Cumhurbaşkanı olmak isteyen Başbakan’ın “yetkili başkan” olmasını sağlamak ama bunu bir türlü itiraf edemiyorlar, sözü dolaştırıp duruyorlar: “Başkanlık sisteminde yürütme daha iyi denetleniyor, bunu tartışalım” vs.
Bugünkü düzende, parlamento neden bu görevini yapamıyor? Bu konu üzerinde bir tek söz söylediklerini de görmedim.
Sorunumuz parlamentonun görevini gerektiği gibi yerine getirememesi ise bu Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu’nda gerekli değişiklikler yapılarak çözümlenemeyecek bir sorun mudur?
Elbette böyle çözülebilir, parlamenter sistemin ruhuna uygun bir parlamento yapısı böyle sağlanabilir, ama bunu hiç konuşmuyorlar.
Çünkü amaç sistemin işlemesi değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adam olarak işin başında kalabilmesini sağlamak.
Onun için madem bu konuyu tartışmak istiyorlar, lafı gevelemeyi bırakmalılar.
Başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminde parlamento nasıl oluşacak? Siyasi Partiler Kanunu nasıl değişecek? Ülkenin idari yapısı nasıl olacak? Valiler nasıl atanacak? Yargıçları ve savcıları kim seçecek?
İstedikleri tartışmayı yapabilmemiz için ortaya derli toplu bir öneri koymalılar ki üzerinde konuşalım, hep birlikte havanda su dövmeyelim.
Federal yönetime hazırlık mı?
BÜYÜKŞEHİR belediyelerinin sayısını 19’a çıkaracak yasa tasarısı hazırlandı. Radikal’de Ömer Şahin’in haberine göre yeni kurulacak büyükşehir belediyeleri ile birlikte büyükşehir belediye başkanları bütün il çapında yapılacak bir seçim ile belirlenecek ve bu başkanlar süper yetkilere sahip olacaklar.
İmar yetkisini, her türlü alt yapı projesini yapma olanağını, özel idarelerin yürüttüğü kırsal alt yapı hizmetlerini bu belediyeler yürütecek. İlçe belediyeleri yetkilerinin önemli bölümünü kaybedecek.
Böylece bir tür “yerel başkanlık sistemi” de kurulmuş olacak, “yerinden yönetim” ilkesi bir kez daha unutulup, belediye hizmetleri yerel ölçekte merkezileşecek.
Meselâ bir ucu Fethiye’de, diğer ucu Bodrum’da olan Muğla’da bütün yetki Muğla Büyükşehir Belediyesinin eline geçecek. Her biri başlı başına bir kent büyüklüğünde olan Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi önemli turizm merkezlerinin sorunlarını şu andaki belediyeler bile çözemez iken şimdi oralara çok uzak bir belediye organizasyonu bu işi çözecek, öyle mi?
Bir ucu Gazipaşa’da, diğer ucu Kaş’ta olan, çoktan il olması gereken Alanya’yı da içine alan Antalya’da yetki tek belediyede olacak ise o ilçelerin sorunları merkezde oturan birisi tarafından nasıl çözümlenecek?
Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu yıllarda yüzölçümü olarak bütün bu illerden daha küçük İstanbul’un bile fazla büyük olduğunu söyleyen Başbakan bu işte bir yanlışlık görmüyor olamaz.
Bana öyle geliyor ki bu iş, valilerin de yerini alacak, seçimle gelmiş il yöneticisine doğru gidecek. Dillerinin altındaki baklayı bir çıkarsalar da “başkanlık sistemi” ile birlikte bir tür federal yapıya mı geçeceğiz, öğrensek iyi olacak.
İttihatçı bakan!
İÇIŞLERI Bakanı İdris Naim Şahin, “Devletçiyim” dedikten sonra şöyle konuşmuş: “Devlet sevilir, devlet sahiplenilir. Devlet yanlış yapmaz, devlet adına yanlış yapanlar vardır. Devletin memurları hata yapar. Buna askeri, hâkimi, gümrük memuru dahildir.”
İdris Naim Şahin’in sözleri, Türkiye’de iktidarlar değişse bile zihniyetin kolaylıkla değişmeyeceğini gösteren sözler.
Bugüne kadar da hep bunu duyduk zaten: Devlet hata yapmaz!
Neymiş, “Devlet memurları hata yapar” imiş!
İyi de “devlet” dediğimiz mekanizma yoktan var olmuş, kendi kendine hareket eden bir mekanizma mı? Halk devlet dediğimiz organizma ile karşılaştığında kimi görüyor? Kimden hizmet bekliyor?
Devleti böyle kutsal ve dokunulmaz gören bir anlayışın, çok eleştirdiğiniz “İttihatçılıktan” ne farkı var?