‘Hayır’ endişesi baskıyı getiriyor
Karamollaoğlu şöyle diyor: “Türkiye’nin dört bir yanında hocamızı anma toplantıları tertip ederken, her yerde belediyeler, valilikler önümüzü kesmeye çalışıyor. Bize tahsis edilen belediyenin imkânlarını ‘Kusura bakmayın biz bunu başka yere tahsis ettik’ diyorlar. Valilik, programları iptal ediyor.”
Necmettin Erbakan’ı anma etkinliklerinin önüne bu engellerin çıkarılmasının bir tek nedeni var: SP, referandumda Anayasa değişikliklerine “Hayır” diyor.
“Hayır” diye propaganda yapmak isteyen kim olursa olsun, engellerle karşılaşıyor.
Karamollaoğlu’nun şu sözlerini de not edelim:
“Siz böyle bir ortamda diyeceksiniz ki eğer evet denirse ülke kurtulacak. Ya giderek korkumuz artıyor. Bu baskı bizim üzerimizde bile varsa başkaları nasıl cesaret gösterip çıkacak meydana.”
Sorun da tam olarak bu zaten.
Bir yanda devletin bütün olanakları “evet” propagandası için sonuna kadar kullanılırken, diğer yandan da “hayır” propagandası yapmak isteyenlerin önüne devlet tarafından engeller çıkarılıyor.
Düşünün ki SP’nin son seçimde aldığı oy, yüzde 1’in altında. Haziran 2015 seçiminde ise yüzde 2.1 oy almıştı.
“Hayır çıkarsa” endişesinin ulaştığı boyutu gösteren bir durum bu. Baskıların temel nedeni de bu.
ENDİŞENİN NEDENİ
İKTİDARIN, referandum endişesinin gerisinde, ekonominin hiç de parlak olmadığı gerçeği yatıyor.
İstiklal Caddesi’nin ardından Bağdat Caddesi’nde de dükkânlar birbiri ardına kapanıyor. Dün Sözcü’de, 3 kilometrelik caddede kapanan dükkân sayısının 74’e ulaştığı haberi vardı.
Metropoll’ün araştırması da halkın yüzde 45.8’inin ekonominin kötüye gittiğine inandığını ortaya koydu. “İyiye gidiyor” diyenler yüzde 35.7.
Son bir yılda refah düzeylerinin kötüleştiğini söyleyenler yüzde 57.1.
Ekonominin kötü yönetildiğini söyleyenler yüzde 54.2.
Ekonominin kötüye gidişinden hükümetin politikalarını sorumlu tutanlar yüzde 47.8.
AKP’ye oy verenlerin yüzde 22’si, ekonominin önümüzdeki bir yıl içinde daha da kötüye gidebileceğini düşünüyor.
MHP seçmeninin yüzde 78.9’u refah düzeyinin düştüğünü söylüyor, yüzde 80’i kötü yönetildiği kanısında.
“Evet” cephesindeki AKP seçmeninin beşte 1’i, MHP seçmeninin ise onda 8’i hayatından memnun değil, gelecekle ilgili karamsar fikirlere sahip.
Ve bunun referandumda, sandığa yansıma olasılığı da çok yüksek.
AKP’nin oyunu arttırdığı seçimler öncesinde ekonominin büyüdüğünü, refahın arttığını hatırlayalım.
İşsizliğin tavana vurduğu, gelecek beklentisinin kötüleştiği bir ortamda, AKP seçmeni partisine bir “uyarı” vermek isteyebilir.
Çünkü onlar da biliyor ki bu referandum, seçimden farklı. Evet de çıksa, hayır da çıksa iktidar değişmeyecek.
İktidarın değişmeyeceğini bilen seçmen, referandumu, partisini uyarmak için kullanabilir.
Nitekim referandum ile ilgili araştırmalarda AKP seçmeninin önemli sayılacak bir bölümünün “kararsız” durumda olması da bunu doğruluyor.
İktidarın, devlet olanaklarıyla eşitsiz bir referandum yarışı sürdürüyor olmasının seçmen nezdinde yaratacağı etkiyi de ihmal etmemek gerek.
İktidarın, referandumun sonuçları ile ilgili olarak duyduğu endişenin nedeni bu.
ABDÜLHAMİD ASIL BUNLARI DÖVERDİ
TRT’de büyük bir tanıtım kampanyası ile başlayan ‘Payitaht Abdülhamid’ dizisinin ilk bölümünde, Padişah Abdülhamid, İngiltere Büyükelçisi’nin kendisini kandırdığını fark edince elçinin suratına okkalı bir Osmanlı tokadı patlatıyor. Elçi yere serilince, kollarından tutup sürükleyerek huzurdan çıkarıyorlar.
Senarist böyle bir “tarihsel gerçeği” nereden buldu, tarihçiler bugüne kadar böylesine ilginç bir olayı nasıl fark edemediler, orası ayrı bir konu.
Ama hiç inandırıcı değil.
Abdülhamid, çağının modern insanlarından biriydi. Yıldız Sarayı’nda bir tiyatro yaptıran, burada İtalyan operetlerini sahneye koydurup izleyen bir padişahtı.
Polisiye romanlara meraklıydı, Sherlock Holmes’un yazarı Doyle ile de tanışmış, bir de nişan vermişti. Polisiye romanları yayınlanır yayınlanmaz çevirtir okurdu.
Devlet ciddiyetine, diplomasinin kurallarına titizlendiği de bir gerçek.
Eğitime önem veren bir padişahtı, Ankara’daki çiftlikte bir “çoban okulu” bile açtırmıştı.
Askeri tıbbiye, baytar okulu, Mülkiye gibi kurumların temelleri de onun zamanında atıldı.
Korkularının esiri olarak bir baskı rejimi kurmuştu ama bu onun gayrimedeni bir insan olduğu anlamına gelmiyor.
Abdülhamid’in eğer birisine tokat atacağını hayal etmemiz gerekirse, bu, devrin İngiliz elçisi değil, bugünün kifayetsiz Osmanlıcıları olurdu. Buna hiç kuşkum yok.
Not: Mersin Valiliği’nden bana gönderilen bir açıklamaya göre, Mezitli Belediye Başkanı, aşevi afişlerini kaldırmadığı gerekçesiyle Mersin Valiliği’nin kendisi hakkında inceleme başlattığı iddiasını yalanlıyor. Bununla ilgili tekzip talebi, haberi yayınlayan Cumhuriyet gazetesine iletilmiş. Okuyucularımın bilgisine sunarım.