Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

İdris Naim Bey’li ‘demokrasi paketi’!

İLERİ demokrasisi şahlanmış giden Türkiye’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şubat ayında yeni bir demokrasi paketi daha açacak ve Türkiye fikir özgürlüğünde bir dev adım daha atacak!

Elbette İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin Bey’in izin verdiği sınırlar içinde!
Bakın McCarthy’nin 2011 Türkiye versiyonu neler diyor:
“Terörü besleyen arka bahçe var. Resim yaparak tuvale yansıtıyor, şiir yazarak şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak. Terörle mücadelede görev yapmış askeri ve polisi, sanatına çalışmasına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyorlar. Arka bahçe İstanbul’dur, İzmir’dir, Bursa’dır, Viyana’dır, Londra’dır. Üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur. Oraya da sızmışlardır. Bakmışsınız kültür, eğitim derneği. Bakarsınız think tank kuruluşu.”
Ve şimdi İdris Naim Bey’in İçişleri Bakanı olduğu ülkede demokrasi paketleri açılacak, düşünce serbestçe ifade edilebilir olacak!
Bir “niyet okuyucular” kadrosu oturup yazılanı, çizileni takip edecek, İdris Bey’in polisleri yakalayacak, HSYK’nın özel savcıları da hepsini içeri tıkacak!
Uzun süredir Türkiye’nin bir polis devletine doğru dönüşüm geçirdiğini yazıyorum.
Galiba giderek son noktaya doğru yaklaşıyoruz.

Ne yazık ki demokrasi filan yok

BAŞBAKAN Yardımcısı Beşir Atalay, “Şiddet içermeyen tüm düşünceler özgürce ifade edilecek” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da benzeri bir özgürlük tanımı var: İçeriğinde şiddet, direniş veya silahlı başkaldırıya teşvik ve kin söylemi olmadıkça her düşüncenin özgürce ifade edilmesi gerekir, bu gibi düşüncelerin ifade edilmesi suç sayılamaz!
Bakan böyle söylüyor, Türkiye’de mahkemelerin kararlarını verirlerken uymaları gereken AİHM içtihadı böyle diyor, ama uygulama bunun tamamen tersi.
Şu anda 100’e yakın sayıda gazeteci tutuklu olarak yargılanıyor. Bazıları için daha iddianame bile yazılmadı, ne kadar tutuklu kalacaklarını kimse bilmiyor.
İddianamelere ve sanıkların savcılıktaki sorgularına bakınca görünen şey de sadece “o haberi niye yazdın, bu haberi neden yayımladın, o kitabı sen mi yazdın, şu fotoğrafı sen mi çektin”den ibaret!
O haber ya da kitaplar ile şiddet arasında nasıl bir doğrusal ilişki bulunduğu ortaya konulmamış, konulamamış.
Böyle bir ülkede demokrasinin varlığından söz edebilmek mümkün mü?

Neden bu kadar küfürbazlar acaba

TANIDIĞIM dindar insanlar genellikle sakin tabiatlıdırlar. Bir şeye tepki duysalar bile bunu aşırı bir şekilde ifade ettiklerine hiç tanık olmadığımı söyleyebilirim. Küfür ettiklerine de şahit değilim.
Ama dini siyasetin merkezine koyanlara gelince iş değişiyor!
Bana gelen okuyucu mektuplarında kimin siyasal İslâmcı olduğunu bu nedenle kolayca ayırt edebiliyorum.
TRT Genel Müdürü’nün Rojin için o kelimeyi kullanmasının ardında da bu var.
Üstelik tekil bir örnek de değil.
Milletvekillerine Genel Kurul’da küfür eden de bunların içinden çıktı örneğin.
“Şeyini şey ettiğimin şeyi” diyen de aynı zihniyetten.
“O dosyayı müsait bir yere koy” diyen de!
Hepsi yönetici konumda sorumluluklar taşıyan, ağzından çıkanın anlamını bilebilecek durumda olan insanlar.
İçlerinde nasıl bir öfke taşıyorlarsa bunu en uygunsuz biçimde ifade etmekten kendilerini alamıyorlar.
Ve hiçbirinin aklına istifa etmek de gelmiyor tabii.
Nasıl olduysa bu defa özür dilemeyi akıl ettiler, normal tavırları her türlü küfrü ettikten sonra “Öyle demek istememiştim” diyerek geçiştirmek çünkü.