Valinin savunduğu şeye bakın!
ELAZIĞ Valisi’nin, teröristlerin yaraladığı bir orman işçisine “Bunları bulduğun yerde keseceksin” dediği gazetelerde yeni yayımlanmıştı ki hastane kapısında yaralı bir terörist, linç edilmekten polisin havaya ateş açmasıyla kurtulabildi.
Valinin böyle konuşabildiği bir ülkede birçok kişinin linç olayına “keşke kurtarmasalardı” diye baktığına kuşku yok.
Ancak hukukun üstünlüğünü kabul eden devletler ile terör çeteleri arasındaki fark da bundan kaynaklanır zaten.
Çünkü ciddi devletler, kan davası güden aşiretler değillerdir. Yasadışına çıkanların hangi usullerle nasıl cezalandırılacağı kanunlarda yazılıdır, o yerine getirilir.
Valilik makamına kadar gelmiş bir kişinin bu en temel kuralı bilmiyor olması mümkün değil elbette.
Devletin valisinin, Malatya’da Hıristiyanlara kızan gençlerden, Trabzon’da Hrant Dink’e bozulan ağabeylerden farklı olmasını beklemek de hakkımızdır.
Herkes Vali Bey’in dediğini yapmaya kalkarsa, kan davalarını, namus cinayetlerini, uğradığı haksızlıklara isyan ederek suç işleyenleri nasıl engelleyebileceğiz?
Bu tablo, İçişleri Bakanlığı’nda yıllardır sürdürülen özel bir kadrolaşma faaliyetinin sonucudur aslında.
Söz konusu valiyi tanımıyorum ama hırsızlık yapanın elinin kesilmesini emreden şeriat kurallarını içten içe beğendiğine de eminim.
Derin devlet aslında çok yüzeyde!
Adını Susurluk kazasından sonra daha çok duyar olduğumuz eski özel harekátçı emekli Yarbay Korkut Eken ile arkadaşımız Saygı Öztürk’ün yaptığı bir söyleşi Tempo Dergisi’nin son sayısında yayımlandı.
Bir köydeki evinde çiçekleri sularken Öztürk ile konuşan Eken, “eğer böyle giderse biz Güneydoğu’yu kaybederiz. O zaman ülkemizi kurtarmak için biz dağa çıkarız” diye anlatıyor.
Koca Türkiye Cumhuriyeti, ordusuyla, polisiyle, korucularıyla ve bütün kurumlarıyla ayrılıkçı terörle mücadele etmeyi başaramayacak ve bu arkadaşlar ellerine birer tüfek alıp dağa çıkarak, vatanı kurtaracaklar!
Ordunun “çöplüğünden” hatıra eşyası olarak kullanılmamış el bombaları toplayanların da benzer bir düşüncede olduklarına eminim.
Ama onlar dağlarda gezmeyi sevmiyor olmalılar ki bombaları kentlerde kullanmayı düşünüyorlardı sanırım.
Öyle görünüyor ki Türkiye’de birilerinin kendilerine görev tayin edip, onun gereklerini yerine getirmek amacıyla harekete geçmeleri için öyle çok derin organizasyonlara filan ihtiyaç da yok.
Devletin valisi zaten “bulduğun yerde kes” diyor, emekliler ellerinde bombalar, tüfeklerle hazır bekliyor. Böyle bir ülkeyi karıştırmak için “derin organizasyonlara” gerçekten ihtiyaç olmadığı çok açık!
Bir sakatlık çıkmadan önlem alınmalı
SARIYER Belediyesi, Boğaz yolundaki yürüyüş alanlarında uygun yerlere değişik jimnastik aletleri koydu.
Günün her saatinde bu aletleri kullanarak spor yapan insanların olduğunu görüyorum. Geçen gün gecenin ikisinde bile spor yapmaya çalışanlar vardı.
Ancak dikkatimi çeken şey şu ki, bu aletleri kullananların önemli bölümü aletlerin nasıl kullanılacağını ve hareketlerin nasıl yapılması gerektiğini bilmiyor.
Uygun olmayan giysilerle, yeterince ısınmadan bu aletlerin üzerine çıkanlar var. Hareketleri doğru yapmayı bilmedikleri için de ciddi kas ve eklem sakatlıklarına uğramaları kaçınılmaz.
Geçen gün dayanamayıp uyardığım bir kişi de belki kibarlığından bir şey söylemedi ama bakışlarında “bu adam da nereden çıktı” ifadesini yakalayabildim.
Sarıyer Belediyesi’ne önerim şu: Bu yerlere İstanbul’daki Spor Akademileri’nin son sınıflarında okuyan öğrencilerden görevliler konulsun. Üç-dört saatlik vardiyalar halinde çalışacak bu öğrenciler, o aletlerden yararlanmak isteyenlere doğru kullanımın nasıl olacağını, hangi hareketin nasıl yapılması gerektiğini göstersinler.
Hem iyi niyetli bir girişimin insanları sakatlaması önlensin, hem de yaz tatiline giren bu öğrenciler üç-beş kuruş harçlık kazansın.
Belediyenin bu işe ayıracağı parasal kaynak yoksa o gereksinim de sponsorlardan sağlanabilir. Görevli gençlerin eşofmanlarına ve spor alanının uygun yerlerine konulacak reklamlarla gerekli kaynak yaratılabilir.
Bir sakatlık çıkmadan uyarayım istedim.