Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

İnsan aklını kadınla bozunca!

İSLAMCI yazar Ali Bulaç, bir sempozyumda yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Bugün bilgi çok kolay ve ucuz ulaşılabilir hale geldi. Tıpkı modern kadın gibi! Modern kadına da bilgi gibi çok kolay ulaşılabilir.”

Çağımızda bilginin “kolay ve ucuz ulaşılabilir” oluşunu “modern kadının ucuzluğu ve kolay ulaşılırlığı ile” benzeştiren bu kafanın arkasındaki cinsel sorunları tartışmak, Freudçu analistler için ilginç bir deneyim olabilir.

Eminim ki oldukça renkli yorumlar yapacaklardır bu konuda.

Benim dikkatinizi çekmek istediğim konu, radikal İslamcıların en okumuşunun bile kadına bakış biçimi.

Ali Bulaç’ın bu fikre nereden ulaştığını bilmiyorum; ama belli ki magazin haberlerini fazla okuyan, televizyonların magazin programlarını hiç kaçırmayan birisi var karşımızda.

Eminim ki sizlerin de dikkatini çekiyordur.

Gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan haberlerde eşini aldatan, cinsel boyutu da olan değişik suçlara karışan türbanlı kadınlar da fazlasıyla mevcut.

Şimdi bunlara bakarak türbanlı kadınlarla ilgili genelleme yapabilir miyiz?

Yaparsak, bu kendi halinde ve kendine göre yaşayan türbanlı kadınların tümüne karşı bir haksızlık olmaz mı?

Elbette biz böyle bir şey yapmayız.

Ali Bulaç’a da tavsiyem, iyi bir psikiyatra tedavi olmasıdır.

Öğrenciler kapıda, boş sıralar okullarda bekliyor

BÖYLE bir şey ancak bizim ülkemizde olabilirdi ve nitekim öyle de oldu.

2 milyona yakın öğrencinin girdiği üniversite sınavının sonucunda vakıf üniversitelerinde 7 bin 934, devlet üniversitelerinde 7 bin 724, KKTC üniversitelerinde de 6 bin 519 kontenjan boş kaldı! Toplam 20 binden fazla öğrenci, onları okutabilecek olanak varken kapıda bekliyor.

Bir üniversitede okumak için çırpınan milyonlarca öğrenci, sadece 202 bin kontenjan ve bu kontenjanın yüzde 10’undan fazlası doldurulamıyor!

Bunun akla ve mantığa uygun bir açıklamasını bulabilmek mümkün mü?

Sınavın ertesinde bu akıl dışı sonuca karşı YÖK’ün vakit geçirmeden bir çözüm bulması gerektiğini yazmıştım; ama görüyorum ki hiçbir gelişme yok.

Aynı durum Anadolu Liseleri’ndeki boş kontenjanlar için de geçerli.

Binlerce çocuk açıkta ve beş bine yakın sıra da önümüzdeki hafta açılacak okullarda boş bekliyor!

Ve bunlar Türkiye’nin gözbebeği okullar, içinde okuyan bir çocuğun gelecekteki yaşamını kökten değiştirecek kalitede eğitim veriyorlar.

Milli Eğitim Bakanlığı ise bazı tarikatların açtıkları özel okullara öğrenci bulma telaşı içinde binlerce çocuğun geleceğiyle oynamakta bir sakınca görmüyor.

Adı büyük birçok yetkili, vergilerimizle maaş alıyor; ama bu ülkenin çocukları için hiçbiri kılını bile kıpırdatmıyor.

Gelişmiş hali buysa

TERÖR örgütü lideri Abdullah Öcalan, İmralı’da avukatlarıyla yaptığı görüşmelerini bir tür “örgütle haberleşme seanslarına” dönüştürdü.

Bu durum uzun süredir böyle.

Avukatlarıyla görüşmelerinde verdiği “demeçler” de Ülkede Özgür Gündem Gazetesi’nde yayımlanıyor.

Bu gazetenin dünkü sayısında Abdullah Öcalan yine sürmanşetteydi.

Dikkatimi çekti, Abdullah Öcalan kendisinden söz ederken “birinci çoğul şahıs” kullanıyor.

“Ben” diye söz edeceği yerlerde ısrarla “biz” diyor, bir “emperyal majesteleri” edası içinde.

Dünkü demecinde de kendi tabiriyle “İmralı Sürecini” kişisel gelişimi için kullandığını söylüyor. “Sürekli okudum, inceledim” diyor.

Demecin tümünü okuyunca da insan “gelişmiş hali buysa, gelişmemiş hali nasıldı acaba” diye sormadan edemiyor.

Okuyup kendini geliştirdiğini söylediği yazarlardan birisi de ünlü Fransız demokrasi kuramcısı Alexis de Tocqueville.

Ancak bu artık nasıl bir okumaysa yazarın adını bile yanlış biliyor: “Tochivelli” diyor.

Bunun cahillikten öteye bir anlamı yok; ama belki de kafasının içindeki esas düşüncelerin ona oynadığı bir oyun bu.

“Amaca ulaşmak için her yolu mübah gören” Machiavelli ile Tocqueville’in isimleri birleşince de ortaya böyle makarna tadında bir isim çıkıyor!