Mesut Yılmaz bu sevdadan vazgeçmeli
MESUT Yılmaz, merkez sağ siyaseti birleştirme çalışmaları için Ankara’da bir büro açıyor.
Yılmaz’ın bu girişimiyle ilgili haberi bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.
Bu haberi okurken dikkatimi Yılmaz’ın şu sözleri çekti: “Erkan Mumcu’ya niyetimi açıkladım. Ama o beni yanlış anladı ve ciddi şekilde kırıldım. Birçok ismin Anavatan çatısı altında toplanmasına yardımcı olabilirdim. Bu partiye en az 5-10 puan kazandırırdı.”
Mesut Yılmaz, 15 Haziran 1991 tarihinde ANAP Genel Başkanı oldu.
Dört ay sonraki genel seçimlerde ANAP’ın aldığı oy oranı yüzde 24 oldu. (ANAP, Özal liderliğinde bir önceki seçimde yüzde 36,3 oy almıştı.)
Mesut Yılmaz liderliğindeki ANAP, ikinci genel seçiminde (1995) yüzde 19,6’ya geriledi.
1999 seçimlerinde ise ANAP oyları yüzde 13,22’ye düştü.
2002 seçimini ise herkes hatırlıyor olmalı. ANAP, Mesut Yılmaz liderliğinde yüzde 5,12 oy alarak baraj dışında kaldı, TBMM’ye giremedi.
Her yeni seçimde oy kaybeden ve sonunda baraj altında kalan bir liderin, bundan sonraki seçimde partisine nasıl yüzde 5-10 oy kazandıracağını anlayamadım doğrusu.
Mesut Yılmaz bence artık bu sevdadan vazgeçmeli.
Yaşı oldukça genç ve bu yaşta birisi için inanılmaz deneyimlere ve bilgiye sahip.
Ancak belli oluyor ki Türk halkı ondan umudunu kesmiş.
Bu nedenle olmayacak işlerle uğraşacağına, bilgisini ve tecrübesini genç kuşaklara aktaracak işler yapsa daha yararlı olacak gibi geliyor bana.
İmam hatip okulları ne işe yarıyor?
İSTANBUL Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, İsmailağa Camii çevresinde örgütlenmiş tarikat tarafından yaptırılan Taşoluk Camii’ne Diyanet tarafından imam atanmamış olmasını dün Hürriyet’e şöyle açıkladı:
“Bu cami, Süleymaniye tipinde çok büyük ve güzel bir eser. Oraya fiziğiyle, kültürüyle yakışır, diyanetin temel felsefesini kavramış, halkımızla iyi iletişim kuracak birini atamak istedik. Ne yazık ki açtığımız sınavlarda böyle birini bulamadık.”
Bazı okuyucular bilmiyor olabilir, Mimar Sinan’ın şaheserlerinden birisi olan Süleymaniye Camii’ne imam olmak o kadar kolay bir iş değil.
Caminin ibadete açıldığı 16. yüzyıl ortalarından beri bu camide imam olabilmenin bazı kuralları var.
Bu kuralları bilince Kanuni’nin neden “muhteşem” olduğunu insan daha iyi anlıyor.
O devirde Süleymaniye’ye imam olabilmenin şartlarından bazıları şunlarmış: “İslami ve pozitif bilimlere vakıf, Arapça, Farsça ve Latince bilen, mukayeseli dinler tarihini öğrenmiş olacak. Ata binmeyi bilecek, spor yapacak, sıhhatine dikkat edecek, yakışıklı olacak. Güzel giyinecek ve eşi de bu vasıflarıyla uyumlu güzel bir hanım olacak.”
Süleymaniye Camii imamı tayin edilirken hálá bu kurallara dikkat ediliyor mu bilmiyorum.
Ancak, bunca imam hatip okulu ve ilahiyat fakültesi mezunu arasından Taşoluk Camii’ne atanacak birisinin bulunamamış olması gerçekten ilginç.
Müftünün açıklamasını okurken, öteki camilerde bazı imamların “fiziği ve kültürüyle imamlığa yakışacak, diyanetin temel felsefesine vákıf, halkla iyi iletişim kurabilecek” durumda olmadıklarını da düşünmedim değil.
Eğer böyle imamlar yetişmiyorsa, bu kadar imam hatip okulu ve iláhiyat fakültesi ne işe yarıyor?
Cenazeler üzerinden siyaset yapmak
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan ile birçok konuda fikirlerimizin uyuşmadığı bu köşenin okurları tarafından iyi biliniyor olmalı.
Bu normal, çünkü Erdoğan ile dünya görüşlerimiz birbirinin tam tersi.
Ancak zaman zaman Başbakan ile aynı şeyi düşündüğüm de olmuyor değil.
Bunu “durmuş saatin günde iki kere doğruyu göstermesi” örneğiyle açıklayabiliriz.
Artık “durmuş saatin” hangimiz olduğuna da okuyucular karar verirler!
Erdoğan, dün gazetelerde de yayımlanan demecinde, şehit cenazelerini bir tür siyasi propaganda alanına çevirenleri eleştirdi.
Bu eleştiriye gönülden katılıyorum.
Şehit cenazeleri, sloganların atılacağı, siyasi gösterilerin yapılacağı alanlar değildir.
Bu hem şehitlere hem de acılı ailelerine karşı yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
12 Eylül öncesinde, her gün bir-iki cenazenin kaldırıldığı günlerde de böyleydi.
Kaldırılan cenazenin solcu ya da sağcı kişilere ait olması durumu değiştirmiyordu.
Her cenaze, bir siyasi gösteri vesilesi oluyor, ülkenin başka yerlerinde başka insanların da canlarının yanması için gerekçe oluşturuyordu.
Belli ki aradan geçen bunca yıla rağmen eski alışkanlıklar kolay değişmiyor.
Şehit cenazelerine katılarak ailelerin acılarını paylaşmak isteyenlerin, cenazeler üzerinden siyaset yapmak isteyenlere alet olmamaları gerekiyor.