İşte AKP’nin gerçek görüşü!
ŞİMDİ yazacaklarım “liberal ve demokrat” olduklarını iddia eden ama AKP değirmenine su taşımaktan başka bir işlevleri olmayan arkadaşların hiç hoşuna gitmeyecek.
Hatırlayacaksınız, Abdi İpekçi’nin kanlı gömleği hepimizin gözlerinin içine sokulduğunda tüm ülke derinden sarsılmıştı.
Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için TBMM göreve çağrılmış, bunun için bir araştırma komisyonu kurulması istenmişti.
O günlerde herkesin bu öneriyi desteklediğini. İktidar partisinin de aynı görüşte olduğunu da hatırlayalım.
Faili meçhul cinayetleri araştırmak için CHP bir önerge verdi. Önerge TBMM’de tartışıldı ve 6 Nisan 2010 tarihinde oylandı ve AKP çoğunluğunun oylarıyla reddedildi.
Daha önce de Türkiye’de sivil siyaseti kesintilere uğratan darbelerin araştırılması için CHP tarafından verilen bir önerge de AKP oylarıyla reddedilmişti. O önergeye CHP, MHP ve DTP olumlu oy kullanmıştı.
JİTEM faaliyetlerini araştırmak için verilen önerge de aynı akıbete uğradı. CHP ve DTP önergeye olumlu oy kullandı, AKP oylarıyla önerge reddedildi.
Hani AKP faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını, JİTEM faaliyetlerinin açığa çıkarılmasını istiyordu, darbelere karşıydı?
Bu üç önerinin AKP oylarıyla reddedilmesi, AKP’nin gerçek amacının demokratikleşme ve sivilleşmeden daha çok kendi tek parti iktidarını pekiştirmek olduğunu göstermiyor mu?
Kırgızistan’ı seyretmekle yetinemeyiz
KIRGIZİSTAN’a ilk gidişim, bağımsızlıktan hemen sonraydı. Sonra bir arkadaşımla birlikte orada bir yayınevi de kurduk. 1999’daki ekonomik krize kadar da Bişkek’e ayda bir kere gittim.
Bağımsızlıktan hemen sonra Kırgızistan için her şey çok parlak görünüyordu.
Orta Asya’nın İsviçre’si olabilirdi. Sadece doğası ile değil. Liberal ekonominin gereklerini ilk uygulayan ülkeydi. Altın gibi önemli bir zenginliği vardı. Orta Asya’nın en önemli hayvancılık ülkelerinden biriydi.
Ama bir türlü kabuğunu kırmayı başaramadı.
Yolsuzluklar, nepotizmden kaynaklanan sorunlar, Orta Asya’nın en fakir ülkesi olması sonucunu yarattı.
Dün ve önceki gün Bişkek sokaklarındaki kanlı görüntüleri televizyondan izlerken içimde derin bir acı hissettim.
Kırgız, Rus ve Türk arkadaşlarımın akıbetlerini merak ettim, endişelendim.
Kırgızistan’ın kendisi için avantaj oluşturabilecek özelliği, belli ki artık büyük bir dezavantaja dönüşmüş.
Rusya, Çin ve ABD’nin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek için Kırgızistan üzerinde yürüttükleri politikalar, bu güzel ülkeyi bir kanlı sahne haline getirdi.
Yeteneksiz ve kişisel çıkar peşindeki politikacıların, bir ülkeyi nasıl felakete sürükleyebileceğinin canlı örneği haline getirdi.
Kırgızistan’da olup bitenleri, dışarıdan seyretmekle yetinemeyiz.
Orada ciddi bir Türk yatırımı ve varlığı var.
Bugüne kadar çok işe yaramasa da tarihsel bağlarımız var. Türkiye’nin, Kırgızistan’ın normal demokratik bir işleyişe kavuşturulması için yapabileceği çok şey olduğunu düşünüyorum.
Türkiye, vakit geçirmeden bu yeni dönemde aktif bir rol üstlenmeli.
Dikkatle okunması gereken bir makale
“BALYOZ” soruşturmasında suçlanan emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan, Harvard Üniversitesi’nde kamu politikaları dersleri veren bir öğretim üyesi. Damadı Dani Rodrik de aynı üniversitede ekonomi politik profesörü ve kendisi bir süre önce dünyanın en önemli 50 ekonomisti arasında gösteriliyordu.
Pınar Doğan ve Dani Rodrik’in Balyoz operasyonu üzerine yazdıkları bir makale, çok ciddi bir dergi olan Foreign Policy’de yayımlandı. Dünkü Radikal’de bu makalenin Türkçe çevirisi yayımlanmıştı.
Makaleyi dikkatle okudum. Elbette yazarların Doğan ile akrabalık ilişkilerini göz ardı etmeden!
Ancak makale, esasen Batılı “liberal demokrat” bir çizgide yazılmış.
Her iki yazar da her türden askeri darbeye karşı olduklarını, ordunun siyasal rol oynamadığı bir demokrasiye inandıklarını özellikle vurguluyorlar.
Kendisine “demokrat” diyenlerin gözden kaçırmaması gereken gerçeklerin altını çiziyorlar.
Şu cümle dikkat çekici: “En şaşırtıcı olanıysa Türk liberallerin savcıların faaliyetlerini, bariz kanıt boşluklarına ve süreçteki ciddi ihlallere rağmen, ülkede sivil kontrol güçleniyor gerekçesiyle yüksek perdeden desteklemesi.”
Bugün temel sorunumuz da bu gibi geliyor bana.
Kendisini “aydın”, hele “liberal demokrat aydın” olarak tanımlayanların, askeri vesayet ile mücadele ederken, ona rahmet okutacak insan hakları ihlallerine göz yumuyor olmalarını ben de kabul edemiyorum.
Savcılık tarafından gazetelere özel olarak sızdırılan bilgileri, doğruluğu tartışılamayacak kesin hükümler olarak algılamak, hiç kuşkusuz ki öncelikle Türkiye’nin gerçekten demokratik bir ülke olma hedefine zarar veriyor.