Kurtlar Vadisi Kırmızı Çizgi
’Kurtlar Vadisi-Irak’ filmini ilk gün seyredenlerin sayısı 368 bin olmuş. İlk iki gündeki seyirci sayısının 800 bine yaklaştığı tahmin ediliyor. Öyle görünüyor ki bu film “tüm zamanların en çok gişe hásılatı yapan Türk filmi” unvanını kolayca kimseye kaptırmayacak.
Film eleştirilerini okuduğumda vardığım sonuç şu: Bu film, “tam tersinden benzerleri” yüzlerce çekilmiş bir film. Ucuz-pahalı yüzlerce Hollywood yapımında tüm Müslümanların kötü ve terörist, tüm Amerikalıların iyi insanlar olduklarını çok izlemiştik. Şimdi tam tersi: Müslümanlar iyi, Amerikalılar kötü.
Gazetelere yansıyan bazı haberlere bakılırsa Amerikalılar bu filme çok bozulacaklarmış. Buna hiç katılmıyorum. Üç-beş Amerikalı kahraman koca koca ülkelerin ordularını dağıtır, kötü sakallı Araplar entarilerini savurarak kaçışırken “Bu sadece bir film” oluyordu da, şimdi mi olmayacak?
Onlar da eminim ki bizim Arap düşmanı ucuz yapımlara gülüp geçtiğimiz gibi, bu filme de gülüp geçecekler.
Benim asıl anlamakta zorlandığım şey filmin Ankara’daki ilk gösterimine “devlet ricalinin” gösterdiği ilgi.
Mafyatik bir filme bir “kurtuluş destanı” muamelesi yapılıyor sanki. Başbakan’dan tutun da TBMM Başkanı’na kadar herkes “gala”ya koşarak gitmiş, insanlar birbirini çiğnemiş.
Bu gişe başarısı ile hükümetin filme gösterdiği ilgi, bu filmin devamlarının çekilmesine de zemin yaratıyor.
İlk filmde “çuvalın” intikamını almış oluyoruz, ikincisinde de çizile siline ülkede ciddi bir kırmızı uçlu kalem sıkıntısına yol açan “kırmızı çizgilerimizin” intikamını alırız. Adı da “Kurtlar Vadisi-Kırmızı Çizgi” olsun. Filmin bir sahnesini de şöyle hayal ediyorum: Başbakan kırmızı çizgilerimizi çizerken kaleminin mürekkebi bitiyor ve Polat iç cebinden kırmızı bir BİC çıkartıp uzatıyor!
Dört ay sonra düğmeye kim bastı?
DÜN Trabzon’da bir din adamı, iki yıldır görev yaptığı kilisenin kapısında öldürüldü. O civarda yaşayanlar Rahip Andrea Sentore’nin çevresinde sevilip sayılan bir insan olduğunu anlatıyorlar. Yoksul insanlara “dini bizden değil” diye ayırım yapmadan yemek dağıtan, çevresine sadece iyiliği dokunan bir insanmış Rahip Sentore.
Danimarka’da yayınlanan bir gazetede Hazreti Muhammed ile ilgili karikatürlerin yayın tarihi 30 Eylül 2005.
Yani karikatürler bugün itibarıyla 4 ay 5 gün önce yayınlanmış. Sonra birdenbire aynı karikatürler yayınlanmalarının üzerinden 4 ay geçtikten sonra Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin gazetelerinde de boy gösteriveriyor. Adım adım tırmandırılan provokasyon sonunda Trabzon’da bir papazın alçakça öldürülmesine kadar da varıyor.
Komplo teorilerine pek itibar etmem ama bu tavrım gerçek hayatta komplolara yer olduğunu düşünmeme de engel değil.
Bu karikatürleri Batı basınına tekrar taşıyıp, küllenmekte olan ateşi körükleyenler kimler diye merak ediyorum.
Müslümanların çizilmiş karikatürlerin ne anlama geldiğini anlamaları için aradan dört ay geçmiş olması size de tuhaf gelmiyor mu?
Ve bir Hıristiyan din adamının, 132 yıldır insanların huzur içinde ibadet ettikleri bir kilisenin kapısında öldürülmesi, bu cinayetin çok daha tutucu bir ülkede değil de laik demokrasisi ile övünen bir Müslüman ülkede gerçekleştirilmesi basit bir tesadüf mü? Bu cinayetin gerçek faillerinin ve azmettiricilerinin yakalanması Türkiye Cumhuriyeti için bir namus meselesi olmalı.
Çünkü bu cinayet, sadece mütevazı bir kilisenin rahibine karşı işlenmedi.
Sıkılan kurşunlar hepimizin huzurunu, ülkemizin saygınlığını, başka dinlerin mensuplarına karşı içimizde hep taşıdığımız hoşgörüyü hedef alıyor çünkü.
Başbakan’ın çözemeyeceği ikilem
RECEP Tayyip Erdoğan ve Kemal Unakıtan ikilisi ile Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in dünya görüşleri değilse bile “iş yapma-hükümet etme” anlayışları arasında farklılıklar olduğu, daha hükümetin ilk aylarında ortaya çıkmıştı.
Galataport ihalesi ve Samsun-Ceyhan Boru Hattı’nın Çalık Grubu’na ihalesiz verilmesi girişimi bu ayrılığın kolayca uzlaşamayacağını ortaya koyan iki örnek oldu.
Şimdi Deniz Baykal da bu farklılığı “kaşıyor” ve Başbakan’ı, Abdüllatif Şener konusunda bir tavır almaya zorlamaya çalışıyor.
Baykal da farkında ki bu konuda verdiği her demeç Erdoğan-Unakıtan ikilisini birbirine yapıştırıyor, öte yandan da Şener’in “elini güçlendiriyor”.
Başbakan şimdi içinden çıkamayacağı bir ikilem yaşıyor. Şener’i pasifize etse “dürüst adamlarla çalışamıyor” eleştirilerini de göğüslemek zorunda kalacak. Şener’e ses çıkarmasa, Galataport ihalesinde yediği golü sineye çekmek zorunda kalacak.
Neresinden baksanız iki durum da Başbakan için taşınması zor bir durum.