HÜRRİYET

Mahkeme kapısındaki fotoğraf

DANIŞTAY saldırısının hemen ertesinde “zanlı” Alparslan Arslan’ın “Vatansever Güç Birliği” gibi ilginç isimlere sahip “ulusalcı” kuruluşlarla ilişkili olduğu iddiaları, hükümet çevrelerinde ve İslamcı gazetelerde “bir tür sevinç” yaratmıştı.

Danıştay’da cinayet işleyen bu kişinin ardında hükümeti zor durumda bırakmak isteyen provokatör bir güç olduğu, bunun da “derin devletle” ilişkili olduğu, komplo teorileri kurmak ve yaymak konusunda usta olan çevrelerde sıkça dile getirilmişti.

Bu çevrelerin komplo iddialarına böylesine sarılmalarının nedeni belliydi: Danıştay’ın türban kararı nedeniyle gazetelerinde yaptıkları “cinayet tahrikçiliğini” örtbas etmek istiyorlardı.

Başbakan ve bazı bakanlar da Danıştay kararı nedeniyle yaptıkları yorumlarda “tahrikçilik” değilse bile “ileri gittiklerinin” farkındaydılar.

Ve geçen cuma günü mahkeme kapısında, “sanığın arkasında kimlerin olduğunu” görme olanağı bulduk.

Fotoğraflarda şunu gördük: Zanlının saldırı gerekçesini açıkça savunmaktan çekinmeyen “eğitimci” bir baba ve kılık kıyafetlerinden “ulusalcı güçlerle” hiçbir ilişkisi olmadıkları açıkça belli olan bazı kadın akrabalar!

Danıştay saldırısına neden olan tahrikçiliği yapanlar ve Danıştay kararına uygunsuz bir üslupla karşı çıkan siyasiler, şimdi şapkalarını önlerine koyup bir daha düşünmeliler.

Son bir not da ülkemizin Milli Eğitim Bakanı’na ve savcılarına: Saldırıyı haklı ve makul gören kişi eğitim müfettişi imiş. Bu kişi ve benzerleri eğitim düzenimiz içinde kalmaya devam edecekler mi? “Suç olan bir fiili” gözlerimizin içine bakarak öven bu kişiyle ilgili yasal bir kovuşturma yapılıyor mu?

Bundan daha iyi ’zamanlama’ olmazdı

DANIEL Barenboim yönetimindeki Doğu Batı Divanı orkestrasının 16 Ağustos’ta İstanbul’da vereceği konser, Türkiye Musevileri Cemaati’nin sponsorluğunu geri çekmesiyle yapılamama tehlikesiyle karşı karşıya.

Bu orkestra Filistinli düşünür Edward Said ile İsrailli orkestra şefi Daniel Baronboim’in ortak projelerinin bir sonucu. Ortadoğu halkları arasındaki kültürel birliği vurgulamak, bu birliği güçlendirmek ve bu yolla Ortadoğu barışına hizmet etmek amacıyla kuruldu.

Üyeleri arasında Mısırlı, Türk, İsrailli, Suriyeli, Lübnanlı, Ürdünlü, Tunusluların da olduğu 110 kişilik bir senfonik orkestra bu.

Orkestra Madrid’deki konserinden önce bir deklarasyon yayımlayarak Hizbullah’ın siviller üzerine füze atmasını ve İsrail’in askeri harekátını eleştirmişti.

Birçok kişi, bu kararın deklarasyona yönelik İsrail tepkisinden kaynaklandığına inanıyor.

Türkiye Musevileri Cemaati’nin sponsorluğunu geri çekmesinin ardında ise “zamanlama” gerekçesi var.

Türkiye Musevileri Cemaati’nin “zamanlama” gerekçesine katılmıyorum.

Ortalık bir kan gölüne dönüşmüş ve silahlar yeni susmuşken İstanbul’da verilecek böyle bir konser, Ortadoğu halklarının dinleri farklı bile olsa aslında kardeş olduklarını göstermek için iyi bir fırsattı.

Türkiye Musevileri Cemaati’nin “gerekçesini” hepimizin anlayabileceği bir şekilde ortaya koymasında yarar var.

Gürültü sadece eğlence yerlerinde mi var?

İSTANBUL’da gürültü kirliliğiyle mücadele görüntüsü altında eğlenceyi yasaklama girişimini eleştirmem, bazı yazarlarca “gürültüyü savunmak” diye nitelendi.

“Gürültülü müzik yayınını” savunmadım. Böyle yerlerde uzun süre kalırsam başım ağrır. Eğlence yerlerinin gece 24.00’te kapanmasından da şahsen bir yakınmam olmaz; çünkü o saatten sonra zaten o tür yerlerde duramam.

Kuşadası’ndaki yazlık evimizin hemen dibinde günde 16 saat gürültülü müzik yayını yapıldığı için, şikáyetçilerin neler çektiklerini de birinci elden biliyorum, bunu savunmam söz konusu olamaz.

Yüksek volümlü müzik sesiyle mücadele etmenin günümüzde birçok yolu var.

Eğlence yerlerini, o yöntemleri kullanmaya zorlamak yerine eğlenceyi tümüyle yasaklamaya varan tedbirler almak da ancak İstanbul’da belediye yönetimine hákim olan dünya görüşüyle açıklanabilir.

İstanbul’un ortasından boylu boyunca iki tane otoyol geçiyor.

Uzunluğunu bilmiyorum ama sanırım toplamları iki yüz kilometrenin üzerinde olmalı. Bu yollar boyunca bir metrelik bile bir “ses duvarı” yapıldığını gördünüz mü?

Otoyolun iki kenarındaki semtlerde oturanlar 24 saat boyunca bu gürültüyü çekiyor. “Gürültü kirliliğine” savaş açan yöneticilerimiz bu sesi duymuyorlar mı?

İstanbul’da apartman altlarında birçok atölye üretim yapıyor, kahvehane, birahane gibi yerlerde gürültülü müzik yayımlanıyor. Bunlara karşı bir “gürültü savaşı” başlatıldığına tanık oldunuz mu?

Diyanet İşleri Başkanlığı, minarelerdeki hoparlörlerin sesleriyle ilgili olarak kim bilir kaç genelge yayımladı. Bunun denetlendiğini hiç duydunuz mu?

Kentin ortasında iki tane havalimanı var. 24 saat boyunca iniş-kalkış serbest.

Pist kenarlarına ses kesecek bariyerler konuldu mu? Batı Avrupa kent merkezlerindeki havalimanlarında uygulandığı gibi gece iniş-kalkış yasağı var mı?

Yazlık eğlence yerlerine karşı başlatılan bu uygulamanın samimi olduğuna inanmamı bekliyorsanız, ben de kentteki öteki gürültü kaynaklarıyla mücadele edildiğine ilişkin bazı örnekler görmek istiyorum.