Majestelerine muhalefet ha!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, yolsuzlukları yazan gazetelere sinirlendiğinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’tan şöyle söz ettiğini duydum:
“Benim belediye başkanım.”
Bir süre önce İzmir’deki arsenikli su tartışmaları sırasında şöyle konuşmuştu: “Benim barajımla hava mı atacaksın?”
Başbakan’ın “benim” diye tanımladığı şeylerden biri, İstanbul halkının oylarıyla seçilmiş belediye başkanı, diğeri ise bizlerden toplanan vergilerle yapılmış bir baraj.
Yani aslına bakarsanız “ona” değil, “bize ait” şeyler bunlar.
Ama o ısrarla bu tür konulardan söz ederken “benim” deme eğiliminde.
Ali Babacan’dan da sık sık “Benim Dışişleri Bakanım” diye söz ettiğine tanık olmuşsunuzdur.
Bunu “aşırıya kaçmış mülkiyet duygusu” olarak tanımlamak mümkün değil, çünkü bunların çoğu bir “mal” da değil.
Bunun bence bir tek açıklaması var: Başbakan, kendisini padişah zannediyor.
Padişah zannettiği için de “mülkün” ve üzerindeki “kullarının” kendisine ait olduğunu düşünüyor.
Son zamanlardaki öfkesinin nedeni de bu.
Bir baş işaretiyle kendi yandaşlarına ihsan ettiği şeylerin “yolsuzluk gibi” algılanmasına deliriyor.
“Bu ülkenin mülkiyeti benim değil mi, ne karışıyorlar, ne cesaretle bunları yazıp çiziyorlar” diye düşünüyor.
Majestelerine muhalefetin cezasız kalmasını da elbette içine sindiremiyor.
Ama ne yapalım ki burası bir demokratik Cumhuriyet.
O orada kızıp duracak, biz de burada yazıp duracağız!
Göbeğini kaşıyan adam Pakistan’da
BENAZİR Butto’nun “Bay Yüzde 10” lakaplı kocası Ali Zerdari, Pakistan’a Cumhurbaşkanı oldu.
Yiğit namıyla anılır, kendisi bu “Bay Yüzde 10” ismini, devletle ilgili işlerde paranın yüzde 10’unu cebine indirmesiyle elde etti.
Zerdari’nin Cumhurbaşkanı seçildiği belli olduktan sonra Pakistan’dan geçilen haber görüntülerini televizyonlardan seyrettim.
Cezbeye tutulmuş gibi oldukları yerde hoplayıp zıplayanlar, boğazlarını yırtarcasına “çok yaşa” diye bağıranlar, secdeye varıp dua edenler vs.
“Neden bu kadar seviniyorlar” diye düşündüm, yanıtını bulamadım.
Ali Zerdari, daha önce aldığı yüzde 10’lardan bunların hiçbirine pay dağıtmış da değildi.
Sonra yanıtı Bekir Coşkun’dan buldum.
O delirmiş gibi dans edip kutlamalar yapanlar, “göbeğini kaşıyan adamın” Pakistan versiyonuydular.
Ülkelerine “demokrasi geldi” zannediyorlardı. İslam dininin bu vesileyle kurtulduğuna, kapatılan medreselerin açılacağına, Taliban’ın kuzey eyaletlerinde rahatça at oynatabileceğine inanıyorlardı. Benazir’in ruhunun rahat edeceğini düşünüyorlardı.
Bütün bunların, büyük bir soygunun sürebilmesinin sağlanması için bir tür göz bağcılığı olduğunun farkında bile değillerdi.
Benzerini gelecek belediye seçimlerinde biz de yaşayacağız.
O tabloları görünce çok şaşırmayın diye Pakistan örneğini hatırlatayım dedim.
Sokak kabadayılığı yakışmıyor
BEN gazeteciliğe başladığımda Süleyman Demirel başbakan idi!
Koltuğu bir ara Bülent Ecevit’e bıraktı, sonra geri aldı.
Bülent Ulusu’yu, Turgut Özal takip etti.
Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, tekrar Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, tekrar Bülent Ecevit, Abdullah Gül ve şimdi de Recep Tayyip Erdoğan.
Ben emekli olup pijamalarımla bir köşeye çekilene kadar bu listeye neresinden bakarsanız bakın en az bir-iki isim daha eklenecektir.
Dünyanın en kısa kitabı zaten “sonsuza kadar başbakan kalanlar” isimli kitaptır.
Bugün küçük dağları ben yarattım diye dolaşanların, kısa süre sonra esamileri bile okunmaz olur.
Gazeteciler ise hep gazetecidir.
1. Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulduğunda gazeteciydim, bakın şimdi de aynı işi yapıyorum.
Başbakan, bizlerin yazdığı yazılar ve yayınladığımız haberler için Aydın Doğan’a saldırıyor.
Boşuna bir çaba!
Ne Aydın Doğan bundan korkup bizlere “kesin sesinizi” der, ne de bu işte böyle bir emir-komuta düzeni vardır.
Başbakan, ülkemizin cesur savcılarından birini Almanya’ya göndermeli ve Aydın Doğan’dan istediği belgeleri o savcı aracılığıyla almalı.
Çünkü yasal olanı budur. Adalet Bakanlığı izin vermediği için gidip oralardaki yolsuzluk soruşturmalarındaki Türk izlerini takip edemeyen savcılar da bu sayede rahat ederler.
Eğer bu gazeteler, bu yolsuzluklarla ilgili olarak yalan yazıyorlarsa da yasalara saygılı bir Başbakan’ın yapacağı şey, yine adalet mekanizmasını harekete geçirmektir.
Ceketini bir omzuna atıp, sokak kabadayıları gibi “heyyyyttttt” çekmek, bir Başbakan’a yakışmaz.
Yukarıdaki listeye bir kere daha baksın ve kendi kendine “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” desin, eminim işe yarayacaktır.