Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Milletin cebine boru döşemişler!

AKP hükümetinin Jersey Adası’nda kurulan bir şirkete yüksek maaşlı 480 kişiyi doldurduğuyla ilgili haberi dünkü Hürriyet’te okudunuz.

Jersey Adası’nda kurulan şirket, BOTAŞ’ın bir uzantısı. Bakü-Ceyhan Boru Hattı’nın işletilmesi için kurulmuş.

Jersey Adası’nda bir şirket kurmanın değişik anlamları var.

1- Bazı şirketler kendilerine vergi avantajı yaratmak, daha açık tabirle “vergiden kaçınmak için” bu tür şirketler kurabiliyorlar.

2- Bazı şirketler de yeni projeleri için aldıkları kredileri ana şirket üzerinde göstermemek için bu tür şirketler kuruyorlar.

BOTAŞ’ın bir kamu kuruluşu olarak vergiden kaçınma çabası içinde olmadığını varsayıyorum.

Büyük olasılıkla Bakü-Ceyhan hattının işletilmesi ve gaz alımlarının gerektirdiği kredileri ana şirket üzerinde tutmamak için böyle bir yola gidildi.

Buraya kadar bir tuhaflık yok. Yasal olarak her şirketin buna hakkı var.

Anlayamadığım husus şu: Bu şirketlerin hiçbiri “operasyonel” değil. Bu tür off-shore şirketler, genellikle bir avukat ofisindeki bir dosyadan ve kapıdaki bir tabeladan oluşuyor.

Dolayısıyla yüksek maaşlı 480 kişinin böyle bir şirkette istihdamının ekonomik ve yönetsel bir mantığı yok.

AKP hükümeti iktidara gelirken “hortumları keseceğiz” iddiasında bulunmuştu.

Hortumlar ne kadar kesildi, bilinmez ama belli ki içinden 480 kişinin maaşının geçeceği kadar bir “boru” milletin cebine döşenmiş bulunuyor.

Futbolda yabancı kontenjanı sorunu

MARCO Aurelio’nun Türk vatandaşlığına geçip Mehmet ismini de aldıktan sonra Milli Takım’a çağrılmasının yol açtığı tartışmaları izliyor olmalısınız.

Bu konudaki ırkçı, kafatasçı tartışmalara girecek değilim. Konunun bir başka yönüne dikkatinizi çekmek istiyorum.

Aurelio’nun Türk vatandaşlığına geçmesi kararının arkasında Fenerbahçe’nin “yabancı kontenjanını” genişletme düşüncesi yatıyor.

Bu bir sır değil; çünkü Fenerbahçe yönetimi iki yıldır yabancı kontenjanının artırılması gerektiğini savunuyor.

İlgi çekici olan, Fenerbahçe’nin teklifine, “kontenjan artışı Türk futbolunun aleyhine olur” diye karşı çıkanların tutumu.

Hatırlayacaksınız Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, o tarihte Federasyon’un bu teklifi kabul etmemesini kendilerinin sağladığını açıklamıştı.

Şimdi gazetelerden öğreniyoruz ki Beşiktaş da Fenerbahçe gibi bir yabancı futbolcusunu Türk statüsüne geçirip kontenjanını artırmak istiyor.

Trabzonspor Başkanı da “gerekli olursa” benzeri bir yola başvurmaktan söz ediyor.

Öyle görünüyor ki eskiden bu fikre karşı olanlar, görüşlerini değiştirmişler.

O zaman kontenjan işini yeniden düşünmek gerekmiyor mu?

Her kulübün bu tür “kanuni hileler” yapmaya gücü yetmeyebilir. Bu eşitsizliği ortadan kaldırmak için yabancı kontenjanını herkes için artırmak daha doğru ve ahlaki olmaz mı?

Şövalyelere ne oldu?

TELEVİZYON yıldızı Pınar Altuğ, uğruna eşini terk ettiği sevgilisinden de ayrıldı ve magazin gündemimize bir güneş gibi yeniden doğdu!

Altuğ’un ayrıldığı sevgilisi Tony Teodoridis’in “Pınar beni de aldattı, ektiğimi biçtim” sözleri gazetelerde yayımlandı. Eski eşi de ayrılık sırasında benzeri şeyler söylemişti.

Son yıllarda erkeklerin, ayrıldıkları kadınların arkasından uluorta konuşmaları giderek yaygınlaşan bir davranış biçimi oldu.

Kimisi Tony Bey gibi “eski defterleri” açıyor, kimisi ayrıldığı kadının yeni sevgilisini küçümseyen ifadelerle “içindeki acıyı” ortaya koyuyor.

Her kadının dili Hülya Avşar kadar uzun olmadığı için de olayın kadın kahramanı çoğu kez sanki ayrılmakla bir suç işlemiş gibi sessiz kalıyor.

Gazetelerde izliyorum, bu ayrılan erkeklerin çoğuna bir “ağabey nasihati” verebilecek yaştayım.

Arkadaşlar, özel bir değer vererek yaşamının bir bölümünü paylaştığı kadının arkasından konuşmak bir erkeğe yakışmaz.

Bir kadın ile bir erkeğin ilişkisi ömür boyu sürebileceği gibi, beklenmeyen nedenlerle sona erebilir de.

Ve “çoğu zaman giden değil, kalandır gitmek isteyen”.

Biten bir ilişkinin ardından ahlar vahlar arasında kadını suçlamak da bir çözüm değildir.

Bu “gidişe gururlu bir sessizlikle katlanmak” ve hatayı nerede yaptığını düşünmek, her zaman daha öğretici olur. Böylece hiç olmazsa aynı şeyleri bir daha yaşamamanın çarelerini bulabilir insan.

Evet, biliyorum artık şövalyelerin devri geçti, kadınlara kayıtsız şartsız saygı gösterilmeyen bir devirde yaşıyoruz.

Ama insan, bir zamanlar “aşkım” dediği kadına biraz daha saygılı davranmakta herhalde bu kadar zorlanmamalı.