Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Orta Asya’da Türkçe konuşulduğunu zannediyor

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, Antalya’daki Türk Kurultayı’nda yaptığı konuşmada “Türkçe konuşan ülkeler topluluğu kuralım” sözlerini okuyunca, bir kere daha “İnsan her aklına ve ağzına geleni uluorta söylememeli” diye düşündüm.

Başbakan’ın örnek olarak verdiği “İngilizce konuşan, Fransızca konuşan, İspanyolca konuşan milletler topluluğu“, ne yazık ki Başbakanımızın zannettiği gibi bir şey değil. Bu “toplulukların” ortak özellikleri dışardan bakıldığında belki konuştukları dillerin ortak olması gibi görünebilir ama asıl olan “sömüren-sömürülen ülke” ilişkisidir.

Frankofonların da Commonwealth’ın da ortak noktaları budur. Eski Fransız ve İngiliz sömürgeleri olmaları.

Sömürgelerin bağımsızlık süreci başlayınca, sömürgecilerin eski “imparatorluğu” bir tür “siyasi-ekonomik organizasyon içinde tutma çabasına” girmelerinin bir sonucudur. Ve bizim, bu birliğe girmesini umduğumuz ülkelerle böyle bir ilişkimiz tarihin hiçbir döneminde olmadı.

O cumhuriyetlerde biraz gezinenler, oralarda yaşayanların “Türki cumhuriyetler” tanımından da pek hoşlanmadıklarını bilirler.

Ve son bir hatırlatma: Başbakan oralarda Türkçe konuşulduğunu zannedebilir belki ama Azerbaycan dışında konuşulan dil, esasen Rusça’dır. Oralarda halkın ancak küçük bir bölümü kendi dilini bilir, konuşur.

Kendi dilini konuşamayan cumhurbaşkanlarının bile varlığı da kimse için bir sır değildir.

Başbakan’a ve “derinlikli” danışmanlarına hatırlatmış olayım.

İslamcı medyanın ’omerta’sı

ERTUĞRUL Özkök’ün dünkü yazısının başlığı “İslami omerta” idi.

Eski BELBİM Genel Müdürü’nün eşinin inanılmaz bir boyun eğiş içinde eşi ve eşinin sevgilisi ile gazetecilerin önüne çıkıp basın toplantısı yapmasının arkasındaki asıl nedeni anlatan bir yazıydı bu.

Eski BELBİM Genel Müdürü Adnan Şahin’in görevden alınmasıyla sonuçlanan olayların, İslamcı basına yansıması da benzer bir “omerta” uygulamasının devamı niteliğindeydi.

Yeni Şafak haberi “BELBİM’de Şahin yerine Kozakoğlu” başlığıyla vermişti. Haberde de Şahin’in “basına yansıyan fotoğraflar nedeniyle” görevden alındığı bildiriliyordu.

Vakit’in başlığı ise “Şahin görevinden alındı” şeklindeydi.

Haberde de Şahin’in görevden alınış gerekçesi “basında çıkan haberler üzerine” diye açıklanıyordu.

Normal gazeteleri okuma olanağı olmayan Yeni Şafak ve Vakit okuyucularının kafalarının ne kadar karıştığını tahmin etmek zor değil.

“Basına yansıyan fotoğraflar nasıldı”, “basında hangi haberler çıkmıştı” gibi soruları kendilerine sorduklarına ve bir yanıt bulamadıklarına kuşku yok.

Belli ki bu kesimin erkekleri arasında da bu tür işlerle ilgili gizli bir anlaşma var.

Ağızlarından “açıklık ve şeffaflık” hiç düşmüyor ama kendi cemaatleri içinde olup bitenleri saklamak konusunda müthiş bir dayanışma içindeler.

Teslimiyetçiliğin cezası!

İSTANBUL’daki Formula 1 yarışının ödülünün KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat tarafından verilmesini bir tür felaket olarak yorumlayanlar, FIA’nın verdiği para cezasından sonra ne diyecekler, merak ediyorum.

Formula 1 yarışlarının ödüllerini kimin vereceği belli. Yönetmelikte, ülkenin Başbakanı, FIA’nın Başkanı gibi makamlarıyla belirtilen yetkililerin bulunmadıkları durumlarda ödülün “uluslararası bir şahsiyet” tarafından verilebileceği yazılı.

Bu törenden sonra Pakistan’a bir de resmi gezi yapan, İngiliz Dışişleri Bakanı’nın makamında ziyaret ettiği, sayısız uluslararası resmi toplantıya katılmış bir kişi, “uluslararası şahsiyet” sayılmayacaksa, kim sayılacak?

Bu para cezasının asıl nedeninin, yönetmelikte bu çok açık hüküm ortada dururken, “Eyvah artık İstanbul’da yarış yaptırmazlar, ödülü Talat’a verdirmemek gerekirdi” diyen “içimizdeki teslimiyetçilerden” kaynaklandığını düşünüyorum.

Eminim ki FIA yetkilileri “Türkiye’de bile bu işin yanlış olduğunu söyleyenler olduğuna göre bari bir para cezası verelim de ne şiş yansın ne kebap” diye düşünmüşlerdir.

Cezaya gelince: Kıbrıs için ne bedeller ödemedik ki, bu beş milyon doları ödemeyelim?