HÜRRİYET

Polis devleti özlemi

TÜRK Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Gencay Gürsoy’un dört yıldır süren bir dava için sabaha karşı gözaltına alınması “çok ayıp ettiler” gibisinden bir tepkiyle geçiştirilebilecek bir durum değil.

İlhan Selçuk’un aynı şekilde gözaltına alınmasının üzerinden daha kaç gün geçti ki?

Artık sokakta simit satan çocuklar bile biliyorlar, gözaltı uygulamasının hangi şartlar altında yapılabileceğini.

Polis de bugüne kadar bilmiyorduysa, İlhan Selçuk olayının ardından gazetelere yansıyan tartışmaları okusa bunu öğrenebilirdi.

Yapılan bu işin bir tek amacı var: Polisi “korkutucu” bir güç olarak kullanmak. Görüşlerini beğenmedikleri, “muhalif” kabul ettikleri kişileri yıldırmak ve sindirmek için bir baskı aracı haline getirmek.

1 Mayıs’ta ortaya çıkan görüntüler de bu projenin bir parçası.

1 Mayıs’ta öyle bir polis terörü estirildi ki bundan sonra meydanlara çıkıp demokratik haklarını kullanmak isteyenler, bunu yapmadan önce dört kere düşünsün!

Hiç kuşku yok ki polisin, demokratik taleplerin karşısına “caydırıcı bir güç olarak” çıkartılması projesi, bir tarikatın İçişleri Bakanlığı bünyesinde uzun süredir yürüttüğü ve artık son aşamasına gelmiş bir örgütlenme faaliyetinin doğal sonucudur.

Ama unuttukları şu ki demokratik taleplerin baskı altına alınabilmesi için bu yol dünyanın birçok yöresinde çok denendi ve işe yaramadı.

Türkiye’de de yaramayacak.

Yeni parti ancak ’hoş bir hayal’ olur

AKP kurucularından ve eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in yeni bir parti kuracağına ilişkin yoğun bir söylenti var.

Kendisi de şu anda böyle bir girişimi yoksa bile siyasette bir boşluk olduğunu ve orayı doldurmaya talip olabileceğini söylüyor zaten.

Tuhaf bir durum aslında: İktidara yüzde 47’lik bir oy oranıyla gelmiş bir parti var ve o partinin içinden “siyasetteki boşluğu doldurmak için” yeni bir parti çıkabileceği düşünülüyor!

Siyasi partiler, kendiliğinden ortaya çıkmazlar. Evet, bizde de başka yerlerde de belli sayıdaki kişi toplanıp bir parti kurabilir ve kuruyorlar da ama bunların siyasette belirleyici bir güce ulaşabilmelerinin şartları belli: Toplumsal bir tabanın taleplerinden doğacak ve bu talepleri bir partinin gücü olarak kullanabilecek ideolojik bir zemine sahip olacak!

Bu ikisi yoksa istediğiniz kadar parti kurun, arkadaşlar arasında bir kulüp kurmuş olmaktan ileriye gidemezsiniz.

AKP’nin, orijini itibarıyla siyasal İslamcı bir çizgiden gelmekle beraber, toplumsal desteğinin genişliği nedeniyle kaçınılmaz olarak bir merkez partisine dönüşeceğini bekliyordum.

Nitekim yüzde 47’lik oy, bu beklentinin toplumda da yaygın olduğunu ortaya koydu.

AKP yöneticilerinin bunu bugün için başaramamış olduklarını söyleyebiliriz ama böyle devam edeceği anlamına da gelmez.

AKP de, kendinden önceki büyük merkez partileri olan DP, AP ve ANAP gibi bir büyük koalisyon aslında. Böyle olması normal!

Sorun AKP içindeki koalisyona liderlik eden kadronun eski Milli Görüşçü köklerinden uzaklaşmamak konusundaki katı tutumları.

Şu anda kullanılan iktidar olanakları, yandaşlara yönlendirilen devlet ve belediye ihaleleri gibi nedenlerle bu koalisyonun bozulabileceğini söylemek zor!

Evet, koalisyon içindeki tartışma hiç bitmeyecek ama “avanta” kapıları kapanmadan dağılmasını beklemek de hayalcilik olur.

AKP usulü demokrasi

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Pendik’teki bir tersanede önemli bir törene katıldı.

Türk tersaneciliğinin önemli bir dönemeci daha aştığına işaret eden bir olay bu!

Dünkü gazetelerde tören yerinin içi ve dışını gösteren fotoğraflar vardı.

İçerde çekilen fotoğraflarda mutlu yüzler, yapılan işin haklı gururunu vurgulayan parıltılı anlar yansıyordu.

Dışarıda çekilen fotoğraflardan yansıyan ise hiç de iyi değildi.

Başbakan’a dert anlatmak için törenin yapıldığı yere gelen bir grup sendikacı, polisler tarafından karga-tulumba edilmiş, götürülüyor.

Polislerden birinin eli, sendikacının ağzına bastırılmış, sesini çıkarmasın isteniyor belli ki.

Bu tablo iktidarın demokratlığı konusunda bugüne kadar ortaya çıkan ipuçlarını yetersiz bulanlara bir şeyler anlatır umarım.

AKP’nin demokratlığı hep söylediğim gibi sadece kendisine yontulan bir durum.

Başkalarının fikirlerini açıklama, örgütlenme, sesini duyurma özgürlüğü bu tablo içinde yer almıyor.