Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Rusça öğrenin, iyi para kazanın!

ÜNİVERSİTELERE konuşma yapmaya gittiğimde gençlere öncelikle şunu tavsiye ederim: Özellikle İngilizce’yi mutlaka iyi öğrenin.

Bu Moskova dönüşünde bu tavsiyemi “up date” ediyorum: İngilizce ve Rusça’yı mutlaka çok iyi öğrenin!

İngilizce yayımlanan günlük Moscow Times gazetesinde okuduğum bir haber bunun nedeni.

Gazetenin uluslararası insan kaynakları şirketleri yöneticilerine dayanarak verdiği habere göre, Moskova’da çalışan bir yatırım bankacısı, New York’taki meslektaşlarının iki misli kadar para kazanıyor.

Amerika’da 200 bin dolar yıllık maaş ve primlerle birlikte maksimum 2 milyon dolara kadar (brüt) ulaşılabiliyormuş. Buna karşılık Moskova’da kazanabileceğiniz rakam 10 milyon dolara (net) kadar varabiliyor. Sadece bankacılar için değil bu durum: Özellikle şirketlerin üst yöneticileri ve pazarlama yöneticileri konusunda da ciddi bir talep var.

Moskova’da yıllık hedeflerine ulaşmış üst düzey yöneticilerin geliri 7-10 milyon doları bulabiliyor, bankacılıkta bu rakam 20 milyon dolara kadar çıkabiliyormuş.

Uluslararası bir “beyin avcılığı” şirketinin CEO’su şöyle diyor: “Bu şehir giderek ısınıyor. İş çok, Batılı kültür ve eğitim almış, Batılı çalışma disiplinini haiz ama çok iyi Rusça bilen yönetici ise çok az. Bu maaşlar bunun karşılığı.”

Gençlere tekrar söylüyorum: Rusça öğrenin! Üstelik o rüya gibi kızlar ve yakışıklı delikanlılar çoğunlukla sadece Rusça konuşabiliyorlar! Dostoyevski ve Tolstoy’u kendi dillerinde okuma olanağı da hepsinin bonusu!

Titrerim mücrim gibi!

ÇOK uçak yolculuğu yaptığımı bilen arkadaşlarım yorulduğumu zannederler ama aslında uçmak benim için en büyük tatildir.

Bu yüzden özellikle yurtdışı uçuşlarımda THY’yi tercih ederim. Uçuş personelinin görevlerini içtenlikle yapmaları “tatildeyim” duygumun yoğunlaşmasını sağlar çünkü.

Ancak son günlerde ne zaman THY uçağına binsem içimi bir endişe kaplıyor.

Bunun nedeni uçak apronda beklerken ya da indikten sonra körüğe giderken içinde çalan müzik olmalı.

Televizyonların ramazan ayında iftar vaktini beklerken çaldıkları gibi bir müzik çalınıyor THY uçaklarında.

“Ney” ya da “kaval” gibi üflemeli bir çalgının hákim olduğu, tasavvufi çağrışımlar yaratan bir müzik.

Mesela dün uçağa bindiğimde bu enstrümanlarla şu çalıyordu: “Kimseye etmem şikáyet / ağlarım ben halime / titrerim mücrim gibi / baktıkça istikbalime!”

Allah’tan uçuş korkum yok. Az sonra havalanacak bir uçakta bu şarkıyı çalıp insanların içine kurt düşürmenin ne álemi var?

Uçak indikten sonra çalan şarkıyı ne siz sorun, ne ben söyleyeyim: Öyle bir şarkı ki, sanki uçağın yere tek parça inmesi beklenmeyen bir mutlu tesadüfmüş de ona seviniyormuşuz gibi bir şarkı.

Belli ki THY’nin bu işlere bakan görevlileri, ney sesini filan duyunca “tamam” demişler, “bireysel İslamcı, kurumsal laik Başbakan bunu sever.”

Bu uçakta çalınan müzik işinin yeniden ele alınması gerekiyor, söylemiş olayım.

Kıskançlıktan çatladım desem yeridir

SOVYETLER Birliği’nin dağılma sürecinin başından beri Moskova’ya düzenli olarak gittim. Ve perşembe günü kendim için artık “geleneksel” hale gelen “Tverska’da bir akşam yürüyüşünü” yaparken içimin kıskançlık duygularıyla dolduğunu hissettim.

Rusya’nın baş döndürücü ekonomik gelişmesini insan eliyle tutabiliyor, gözüyle görebiliyor.

Bizdeki gibi sadece rakamlarla ifade edilebilen bir gelişme değil bu.

Burnunuzla bile hissedebiliyorsunuz: Çok değil, beş yıl önce bile sokaklar gazyağı kokardı, bugün o koku yok. Binaların içine girdiğinizde yüzünüze çarpan köpek pisliği – yanmış bitkisel yağ kokusu karışımı da. Ve en önemlisi kalabalıklar arasında dolaşırken soğan kokusundan kaçamazdınız, şimdi yerini mis gibi parfüm kokuları almış.

Konuştuğum bir Türk işadamı üç sene önce 9 milyon dolar vererek aldığı bir binaya, hafta başında 60 milyon dolar teklif edildiğini anlatıyor. “Satmadım tabii” diyor ama neden “tabii” orasını anlayamadım.

Biz Türklerin yakından bildiği bir “muhabbet” bu: “Dedeme Mecidiyeköy’ün yarısını 50 liraya teklif etmişler, ama babaannem ’o dağ başında ne yapacağız’ dediği için almamışlar!”

Benzeri hikáyeler şu anda Moskova’da vizyonda ama sorun da zaten beş yıl önce geleceği belirsiz bir ülkede dokuz milyon doları bir eski binaya verecek kadar gözü kara olabilmekte! O tarihte bankadaki hesabınızda kaç lira olduğunu ise sormuyorum bile.

Eski bir Roma atasözü yabancılara şunu öğütlüyordu “Roma’da, Romalı gibi yaşa!”

Bunu kendime bir yaşam mottosu haline getirdiğim için Moskova’da, Moskovalı gibi yaşamayı denedim.

Bu deneme, gece vakti en az beş kapı yapıp, votkanın gözüne vurmak anlamına geliyor ister istemez.

Şunu söyleyebilirim: Avrupa’nın en iyi eğlence kentlerinden biri dediğimiz İstanbul, barlar ve lokantaların şıklığı, sayısının çokluğu ve müşteri potansiyeli ile Moskova’nın eline su dökemez!

Barları gezdim deyince aklınıza kötü bir şey de gelmesin hemen. Tıpkı o şarkıdaki gibi “sarı saçlarından sen sorumlusun” durumu geçerliydi, benim bir mesuliyet yüklenmem gerekmedi!