Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Siyaset mühendisleri işbaşında!

TAHA Akyol, dün Hürriyet’teki köşesinde “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok yakınındaki bir çalışma arkadaşından” aldığı bilgiyi aktardı.

Anlatılan senaryo şöyle: “2014’te Tayyip Bey cumhurbaşkanı, Bülent Ağabey (Arınç) geçici başbakan, Abdullah Bey 2015’te başbakan!”
Muhatabı gerçekten ciddiye alınacak, güvenilir bir kaynak olmasaydı Taha Bey bunu yazmazdı, biliyorum.
Böylece uzun süredir merak ettiğimiz sorunun yanıtını da almış bulunuyoruz: Cumhurbaşkanı seçimi 2014’te olacak!
Yavuz Donat’ın, geçen gün size sözünü ettiğim, Sabah’taki yazısında olduğu gibi yani: Kararı hukuk değil, siyaset verecek!
“Neyimiz hukuka uygun ki bu da olsun” diyecek olursanız, haksız olduğunuzu söyleyemem tabii.
Ama yine de Gül’ün göreve TBMM tarafından seçilmesinden sonra halkoyuyla kabul edilen anayasayı hatırlatmadan geçemeyeceğim.
Gül görevdeyken Anayasa halkoyuyla değişti ve Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 5 yıla indi.
Aslında siyasi etik o tarihte Cumhurbaşkanı’nın istifa ederek halkın seçimine yol açmasını gerektirirdi. Ama bunu o değil, TBMM yaptı, erken seçim kararı aldı. Çünkü aynı halkoylamasında TBMM’nin de görev süresi dört yıla indirilmişti ve milletvekilleri “Biz beş yıl için seçildik, kazanılmış hakkımız var, sonraki dönemden itibaren bu kural uygulansın” demediler.
Ama Cumhurbaşkanı Gül “Ben yedi yıl için seçildim, Anayasa’nın sonradan değişmiş olması beni bağlamaz” diye düşündü ve bugüne kadar geldik.
Bu durumda Yüksek Seçim Kurulu da rahatlamış oluyor, artık siyasi kararı hukuki karara dönüştürmek daha kolay olur!
Abdullah Gül’ün 2014’te AKP’nin başına geçip, 2015’te Başbakan olacağına yönelik hesap ise bugünkü Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı konusundaki tartışmalara da kesin bir yanıt olacaktır. Zaten bildiğimiz bir yanıt ama teyit edilmesinde bir sakınca yok.
“Bütün bu hesaplar tutar mı” derseniz “Allah bilir” diye yanıtlarım. “Siyaset mühendisliği her zaman istenildiği gibi sonuçlar vermez” diye okuduğumu hatırlıyorum.

Egemen Bağış’a yardımcı olayım diye

GEÇEN gün AB Bakanı Egemen Bağış’ın, AKP’nin kapatılması için açılan dava sırasında yaşadığı hüzünlü bir olayı anlatmasından yola çıkarak şöyle yazmıştım: “Tutuklu gazetecilere sempati duymasını beklemiyorum ama hiç olmazsa bir empati kursun!”
Bakan Egemen Bağış, bu yazımla ilgili yanıtı Akşam’dan İsmail Küçükkaya’ya vermiş:
“Ne yapabilirim ki? Benim görevim Türkiye’nin AB müzakereleri konusunda çalışmak. Maalesef bu konu ayağımıza pranga haline geldi. Çözmek gerek, şu anda hükümet yargının hızlandırılması için bazı girişimler içinde. Dilerim bir an evvel bu yapılır, hızlı karar verilir ve kimin ne olduğu hâkim kararıyla belirlenir. Suçlular cezasını çeker, varsa masumlar dışarı çıkar. Tek istediğim bu.”
Bakan Bağış, madem “Ne yapabilirim ki” diye soruyor, yardımcı olmaya çalışayım:
Öncelikle kendisine bu soru sorulduğunda “Onlar gazetecilik yaptıkları için değil terör örgütü üyesi oldukları için hapisteler” yanıtını vermekten vazgeçmeli.
Çünkü bu hâlâ kanıtlanmamış bir iddia ve iddianamelerde yazılanlara bakanların önemli bölümü bunun boş bir iddia olduğunun farkındalar.
Aksi takdirde sorgularında “Bu kitabı niye yazdın, o haberi niye yazdın” sorularıyla değil, “Bu silahı nereden aldın, o bombayı neden patlattın” soruları ile muhatap olmaları gerekirdi.
Bakan Bağış, bu sorulara ne yanıt vermesi gerektiğini biliyor, çünkü o yanıtı İsmail Küçükkaya’ya vermiş zaten.
Ve bunu sadece bir gazeteciye söylemekle de yetinmemeli. Her Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme getirmeli, bunun gerçekleşmesi için siyasi ağırlığını kullanmalıydı.
Siyasi iktidarı elinde tutanlar eğer “Elimden ne gelir ki” diyorlarsa bu işte bir yanlışlık var demektir. Siyaset sorunlara çözüm bulmak için yapılır, çaresizce sorular sormak için değil.

Müzikli sandalyeler demokrasisi

RUSYA ’da seçimler yapıldı ve Putin-Medvedev ikilisi oyları bir hayli azalsa da seçimi yeniden kazandılar.
Rusya’daki demokrasi bir tür müzikli sandalyeler oyununa benziyor. Putin kalkıyor Medvedev oturuyor, Medvedev kalkıyor Putin oturuyor. Bir birisi devlet başkanı, ötekisi başbakan oluyor; sonra bir de bakmışsınız ötekisi devlet başkanı olmuş, beriki başbakan!
Böyle bir ikili ve böyle bir ülke daha hatırlıyorum ama isimleri ve koordinatları gerekmez, sonra çok sinirleniyorlar.
Uluslararası tarafsız gözlemciler seçimlerin “serbestçe ve demokratik biçimde” gerçekleşmediği kanısındalar.
Zaten polis seçim günü Putin’in gelecek devlet başkanlığı seçimindeki rakiplerinden biri olan politikacı Limonov’u “İzinsiz gösteri yaptı” diyerek tutuklamış da!
Bu tabloya bakınca “Arap baharı”nın demokrasi şampiyonu Batılı ülkelerin ne yapacaklarını merak ettim. “Seçimler demokratik olmadı, haydi bir daha” diyerek Putin-Medvedev ikilisini zorlayabilirler mi acaba?
Soruyorum ama yanıtını da biliyorum elbette.
Doğal olarak böyle bir şey yapmak akıllarından bile geçmeyecek. Hatta eminim ki bu yazı yazılmadan saatler önce başta Obama, Merkel, Sarkozy olmak üzere hepsi Putin’e birer kutlama mesajı bile yollamışlardır.
Dünya böyle işte! Gücü gücü yetene düzeni bu!