Sorun Bakan’ın meseleye bakışında
ENERJİ ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Van’daki ikinci depremden sonra meydana gelen protesto gösterileri ile ilgili olarak şöyle konuştu:
“Her yer erzak dolu, tek sorun ısınma!”
Bakanın “tek sorun” dediği şey, kar yağışı altında açıkta kalmış insanların “en önemli sorunu” aslına bakarsanız.
Bakan Yıldız, protesto edilen Vali’ye de sahip çıkıyor, “Haksızlık ediliyor, Vali her yere yetişmeye çalışıyor” diyor. Bakan’a göre sorun “protestocuların kötü niyetli olmasından” kaynaklanıyor.
Orada olmadığım için bilemiyorum tabii, Bakan Yıldız haklı olabilir. Orada gerçekten kötü niyetli birileri olup, halkı tahrik etmeye çalışıyor olabilir. Bunu tartışmayacağım.
Sorun da zaten birilerinin kötü niyetli olmasından değil, halkın temel bazı ihtiyaçlarının hâlâ karşılanmamış olmasından kaynaklanıyor. Eğer Bakan’ın işaret ettiği gibi “tek sorun olan ısınma meselesi” çözülmüş olsaydı, “kötü niyetliler” için uygun zemin olur muydu?
Bakan’ın tepkisi normal insani bir tepki aslında. Başarısız olduğumuzda bunun sorumluluğunu üstlenmek yerine, başarısızlık nedeniyle başkalarını suçlama tepkisi bu.
Psikolojide “yansıtma” diye tanımlanan bir davranış biçimi.
Bu bireysel bir sorun tabii ama kamu yönetimimize hâkim olan bir başka soruna yol açıyor ki Osmanlı’dan beri kamu düzenimize musallat olmuş bir hastalık da diyebiliriz.
Bu, en geniş anlamıyla başarısız memurun, amirleri tarafından korunması diye tanımlanabilir.
En küçük devlet dairesinden tutun da bakanlıklara kadar bu böyledir. Polisi amiri korur, valiyi, genel müdürü, müsteşarı bakanı korur.
Ülkedeki kamu yönetiminin genel standardı da bu nedenle en başarısız memurun becerisi ile sınırlı olur.
Türkiye’deki kamu bürokrasisinin “hesap vermez” ve “dediğim dedik” tavırlarının gerisinde de bu yatar. Bu nedenle Türkiye’de kamu yönetiminin standardı düşüktür, vatandaşın dertlerini çözmekten çok koltuğunu korumaya odaklanmıştır.
Ele verir talkını
DÜN gazetelerde okuduğum en eğlenceli haber Arap Birliği’nin, Suriye’nin üyeliğini askıya alması ile ilgili haber oldu.
Bu karar üzerine Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad bin Câsim el Tani, Arap ülkelerinden Suriye’deki elçilerini geri çekmelerini istedi.
ABD Başkanı Obama bu kararı “sistematik biçimde insan haklarını ihlal eden ve barışçı gösterileri baskı altında tutan bir rejime yönelik diplomatik tecridin artması” olarak yorumluyor. Arap Birliği de Suriye’ye demokrasi gelmesi için Suriyeli muhalifleri toplantıya çağırıyor.
Oylama sırasında 21 Arap ülkesinden sadece Lübnan ve Yemen karşı oy kullanmış. O Lübnan ki 21 ülke içinde rejimi demokrasiye en çok benzeyen tek ülke!
Geri kalanların hangisinde insan haklarına saygı, demokratik gösteri yapma hakkı ve düşünce özgürlüğü var, ben düşündüm düşündüm çıkartamadım.
Esad’ın babasını da sevmezdim, kendisini de sevmem, bütün diktatörler gibi bir an önce defolup gitmesini isterim.
Ama Suriye’ye “insan hakları ve demokrasi” öğüdü verenlerin dönüp bir de kendilerine bakmalarında yarar görüyorum.
Bu kaza değil cinayet suçu
CAPITAL Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Sedef Seçkin Büyük’ün eşi Erdal Büyük’ü bir trafik magandası aramızdan aldı.
Çalışkan, akıllı ve gerçekten çok değerli bir insandı, Allah rahmet eylesin, yakınlarına katlanma gücü versin.
Gazetelerde bu haber bir “trafik kazası” olarak yer aldı. İstatistiklere de öyle geçecek. Trafik kazası oldu ve bir kişi öldü!
“Kaza” denilen olay bir yaya geçidinde meydana geldi. Trafik lambası tarafından kontrol edilen bir yaya geçidinde! İstanbul’un tam merkezinde, işine gücüne giden insanların yoğun olduğu bir bölgede!
Işık yayalar için yeşil yanıyordu ve Erdal her medeni insan gibi trafik kurallarına uymanın kendisini koruyacağını düşünüyordu.
Ama maganda kırmızı ışıkta bile durmadı ve Erdal’ın ölümüne neden oldu. İki çocuk babasını, genç bir kadın eşini, insanlar sevdikleri birisini kaybetti.
Aslına bakarsanız yaya geçidinin bir trafik lambası tarafından kontrol ediliyor olmasına da gerek yoktu. Yaya geçidinde bir yayanın varlığını gören herkesin durması gerektiği yazılı kanunlarda, bunu bilmeyene ehliyet bile verilmiyor olmalı.
Şimdi kırmızı ışıkta durmayarak bir insanın ölümüne neden olan kişi büyük olasılıkla “tedbirsizlik ve dikkatsizlik nedeniyle ölüme sebebiyet vermekten” yargılanacak. Hadi bilemediniz bir iki yıl yatıp çıkacak ve büyük olasılıkla yıllarca sürecek yargılanma boyunca da dışarıda gezmeye devam edecek.
Ve kanunlarımız böyle suçları “kaza” diye nitelemeye devam edecek. Ortada adam öldürmeye yönelik çok ciddi bir kasıt olduğu halde!