BUGÜN Türkiye’yi yöneten kadronun iyi bildiği ve başarıyla kullandığı yöntemlerden biri de muhalifleri terörize etmektir.
Bunu silahla filan yapmıyorlar tabii, söz ettiğim terör “sözel” olarak gerçekleşiyor, muhatabını yanıt veremez hale getiriyor, yanıt vermeye çalışsa da sesinin duyulmasını engelliyor.
Baştan açıkça söyleyeyim, CHP Milletvekili Kamer Genç’in politika yapma tarzını sevmem, bu memleket siyasetinde hep aradığımız “seviyenin” düşmesinde rolünün olduğunu da düşünürüm.
Genç, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın, Çanakkale için hazırladığı bir dergiye yazdığı önsözde Mustafa Kemal Atatürk’ün adını anmamasını eleştirirken,
“O olmasaydı, kimin dört eşinden biri olurdun” gibisinden sevimsiz bir soru sordu.
Sorunun arkasında bir gerçeklik payı da var aslında, çünkü bugün Türkiye’yi yöneten kadronun Atatürk’ten hazzetmemesinin, tarihten silmeye çalışmasının temel nedeni, Genç’in işaret ettiği türden devrimlerdir.
Kıyafet devriminden tutun da harf devrimine, laikliğe, medeni kanuna kadar bir dizi devrim nedeniyle ondan hoşlanmıyorlar.
Devlet kurumlarının internet sitelerinde başlattıkları temizliği ellerinden gelse tarihin tümünde yapacaklar, ama olmuyor tabii!
Elbette bu fikri ifade etmenin yolu Genç’in izlediği yol da olmamalıydı. Belli ki Genç, meşhur halk deyişini bilmiyor: İnsanoğlu gariptir, her lafı kaldırmaz!
Bunun sonucunda Genç, TBMM tarafından “kınama” cezası ile cezalandırıldı.
Ve o günden beri de bir bombardıman altında, terörize ediliyor.
Önceki gün TBMM Genel Kurul salonunda AKP’li milletvekillerinin Genç’e hitaben söyledikleri sözler şunlar:
“İnsan mısın sen? Senin a… k… Soytarı, köpek, şerefsiz. Senin a… s…”
Bu sözleri söyleyenlerden AKP Milletvekili Zeyid Aslan’a da “kınama” cezası verilmiş! Genç’e verilen cezanın aynısı yani!
Ve Başbakan şöyle diyordu Genç’e: “Edepsiz, yüzü kızarmıyor!”
Bunu söyleyen kişinin hükümetteki yardımcısının “şeyini şey ettiğim şeyi” sözleri de bu kubbede hoş olmayan bir seda olarak hâlâ yankılanıp duruyor, bir kadın milletvekiline söylediği sözler de cabası!
Bütün bu edepsizlikleri yapıyorlar ve sonra üzerine çıkıp bir de dünyanın en terbiyeli insanlarıymışlar gibi davranmıyorlar mı, insan şaşırıp kalıyor.
Ne diyelim, Allah ıslah etsin!
Akilleri protesto etmek tuhaflığı
AKİL İnsanlar heyetlerinin gittikleri yerlerde küçük gruplar protesto gösterileri yapıyor, salonlardaki toplantılarda tartışmalar yaşanıyor.
Bunun gösteriyi ya da protestoyu gerçekleştirenlere ve savundukları fikirlere nasıl bir faydası oluyor, anlayamıyorum.
Sonuç olarak bu heyetlerde yer alanların hiçbiri karar verici insanlar konumunda değiller.
Başbakan onları göndermiş, gönderirken nasıl çalışacaklarını bile söylememiş.
Onlar da dolaşıp kendilerince “barış sürecini” anlatmaya çalışıyorlar ama zaten onlar da ne kadar biliyor ki?
O insanları susturmaya, konuşturmamaya çalışmak yerine, salonlarda oturup medeni şekilde tartışmak neden zor geliyor?
Sonunda bu insanlar konuştukları kişilerden edindikleri izlenimleri hükümete yazılı olarak vermeyecekler mi?
O raporda toplumdaki herkesin fikri olsa, bunun zararı mı olur, yararı mı?
Bir görüşü savunmanın ve ona taraftar toplamanın en etkili yolu, konuşarak insanları etkilemek midir, yoksa bağırış çağırış içinde hiç kimseyi konuşturmamak mıdır?
‘Yetmez ama evet’ için yeni sürüm!
AKP’nin yeni anayasa planı adım adım ilerliyor.
Şimdi de yeni anayasa yazımı için TBMM’de kurulan komisyonun işlevini yitirdiğini, artık komisyonun dağılması gerektiği görüşünü öne sürüyorlar.
Bunu aylar önce, ağızlarında başkanlık sistemini gevelemeye başladıklarında yazmıştım.
Zaten sonra Başbakan da bunu açıkça söylemişti: Belli bir süre içinde uzlaşma olmazsa biz kendi yolumuza gideriz!
Şimdi kendi anayasa önerilerini TBMM’deki çoğunluklarına ve BDP ile yapacakları ittifaka dayanarak referanduma götürmeye çalışacaklar.
Niyetleri en başından beri zaten uzlaşarak, herkesin yazımında ortak olacağı bir anayasa yapmak filan değildi.
Yeni anayasa istemelerinin birinci nedeni Recep Tayyip Erdoğan için uygun bir diktatör gömleği biçip dikmektir.
Gerisinin bir teferruat olacağını düşünüyorlar, elde buna uygun bir anayasa olduğu sürece, memleketi kendi keyiflerince yönetebileceklerini hesaplıyorlar.
Bu hayalden demokrasi filan çıkmaz elbette.
Barış sürecini gerekçe gösterip, bu işe BDP’yi ne derece suç ortağı yapabilirler, bunu kestirmek zor ama bir önceki anayasa referandumundan edindikleri tecrübe bunu yapabileceklerini düşündürtüyor olmalı.
Yeni bir “Yetmez ama evet” sürecine gireceğiz sanırım.