HÜRRİYET binasının önünden TEM otoyoluna bağlantımızı sağlayan kavşak, İstanbul trafiğinin neden içinden çıkılamaz hale geldiğini gösteren mükemmel bir örnek.
Trafik ışıklarıyla kontrol edilemeyen bir kavşak bu ve aslına bakarsanız herkes kontrolsüz kavşaklarda uyulması gereken kurallara uysa ne ışığa ne de trafik polisine gerek var.
Son günlerde bu kavşaktaki kaosu önlemek için akşam saatlerinde trafik polisleri de görev yapıyorlar. Daha doğrusu yapmaya çalışıyorlar, ama takan yok.
Ters yollara ve geçemeyeceğini gördüğü halde kavşağın içine girmeyi uyanıklık sayanlar yüzünden bu kavşağı geçebilmek yoğun saatlerde aşağı yukarı 20 dakikaya mal oluyor.
Dün böyle sinir bozucu bir yolculuktan sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın Hürriyet yazarları için düzenlediği bir toplantıya katıldım.
Konu İstanbul’un ulaşım sorunuydu.
Bilgisayardan beyaz bir perdeye yansıtılan “İstanbul’da trafik sorununun temel nedenleri” konulu slaytta 7 maddeden biri de “sürücü, yolcu ve yayaların yeterli ulaşım bilincine sahip olmaması” idi.
Büyükşehir Belediyesi ulaşımdan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Rafet Bozdoğan, bu bilinç eksikliğinin bugün yaşadığımız trafik sorunundaki payının en az yüzde 25 olarak hesaplandığını söyledi.
Ve bunun biz vatandaşlara yıllık maliyetini 5 milyar dolara yakın olarak hesapladığını anlattı.
Demek ki hepimiz trafik kurallarına titizlikle uysak, bugün ortalama 42 dakika olan yolculuk süresinin en az on dakikasının kısalması mümkün olabilecek.
Bu bilinç elbette kendiliğinden oluşmuyor. Etkin bir denetim ve caydırıcı bir ceza sistemine de ihtiyacımız var.
İstanbul’daki trafik sorunu ile ilgili olarak belediye yetkililerini çok eleştirdim.
Ama veriler gösteriyor ki trafik sorununu tamamen çözebilecek yatırımlar için 17 milyar dolar civarında bir kaynak gerekiyor.
Bütçesinin yüzde 60’ını trafik sorununu çözmek için harcadığını söyleyen Kadir Topbaş’a bugünkü ekonomik şartlarda sorunun kesin çözümü için ne kadar beklememiz gerektiğini sorduk.
“2023 civarında tüm altyapı sorunu çözülmüş olur” yanıtını aldık.
Düşündüm, Allah ömür verirse ben o gün gelene kadar çoktan emekli olup İstanbul’u terk etmiş olacağım!
O tarihe kadar bu kentte yaşayacaklara da “sabır” diliyorum.
10 Kasım’da düğün yapmak
DÜN bazı gazetelerde AKP Ordu Milletvekili Hamit Taşçı’nın oğlunun düğününü 10 Kasım’da yapacağı ile ilgili haberler yayımlandı.
Haberlerde düğün için 10 Kasım’ın seçilmesini eleştiren Ordulu yerel politikacıların görüşleri de yer alıyordu.
Hamit Taşçı, düğünün neden 10 Kasım’da yapılacağına ilişkin sorulara “11 Kasım’da kongre var, 12 Kasım’da düğün salonu yok” gibi yanıtlar vermiş ama benim edindiğim izlenim şu: 10 Kasım’ın Atatürk’ün ölüm yıldönümü olduğu milletvekilinin aklına bile gelmemiş!
Yoksa bir AKP milletvekilinin 10 Kasım’da düğün yapmasının ne türden tartışmalara yol açabileceğini hesaplayabilir, düğün tarihini bir başka zamana kaydırabilirdi.
Dün küçük bir araştırma yaptım. Örneğin Beşiktaş’ta bir tek nikáh kıyılacağını öğrendim, o da belediye dışındaki bir düğün salonunda kıyılacakmış. Her gün 40’a yakın nikáh kıyılan Şişli Evlendirme Dairesi’nde de bugün bir tek nikáh kıyılacak.
Demek ki vatandaşlar, milletvekilimizden daha hassaslar bu konuda.
Öte yandan şunu da söylemeliyim: Milletvekilinin, 10 Kasım’da düğün yapmakta bir sakınca görmemiş olmasından siyasi sonuçlar çıkarmayı da pek doğru bulmuyorum.
10 Kasım’lar 1988’den beri ülkemizde matem günü olmaktan çıktı.
10 Kasım’ı bir matem günü olmaktan çıkarmak için başta en sadık Atatürkçüler olmak üzere hepimiz fikir birliğine varmıştık.
10 Kasım’ların Atatürk’ün büyüklüğünü, düşüncelerini ve devrimlerini anmak için bir fırsat olarak kullanılmasının daha doğru olduğunu söylemiştik.
Atatürk’ün anısına gösterilecek asıl saygının, bir tek gün matem tutmaktan değil, görüşlerini ve büyüklüğünü iyi bir şekilde hatırlamaktan geçtiğini düşünüyorum.
Atatürk’ü sadece bir gün değil, her gün anmalı ve anısına saygı duymalıyız.
Bence cumhurbaşkanı adayı belli oldu
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, gazetelerin Ankara temsilcileri ile yaptığı sohbet toplantısında “İlla ben olacağım diye bir şey yok” dediğini okuyunca “Tamam” dedim, “Erdoğan kesinlikle cumhurbaşkanlığına aday olacak.”
Sohbet sırasında, AKP’de bir liderlik sorunu yaşanmayacağını vurgulaması ve Abdullah Gül’ü işaret etmesi de bunun bir başka göstergesi.
Erdoğan, belli ki adaylık için son dakikaya kadar bekleyecek ve ismi üzerinde tartışmaların yapılmasını engellemeye çalışacak.
Ama bunun o tartışmaları kesmeye yetmeyeceğini düşünüyorum.
O tartışmayı kesebilecek bir tek şey var, o da AKP’nin cumhurbaşkanı adayını açıklaması.
O gün gelene kadar herkes Erdoğan’ın adaylığını kesin olarak görecek.
Önümüzdeki altı aylık dönemde Erdoğan’ın attığı her adım, söylediği her söz bu açıdan yorumlanacak.
