Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türk olmak kolay değil!

BLACKBERRY’nin kurucusu ve CEO’su Mike Lazaridis, İstanbullu bir Rum ailenin çocuğu imiş.

Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Alpaslan Korkmaz’ın Akşam’ın Genel Yayın Müdürü’ne verdiği bilgiye göre, kendisineTürk pasaportu alması önerilmiş o da kabul etmiş. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu girişimi destekliyormuş, sorunların çözülmesi için emir vermiş.

Askerlik ile ilgili sorunlar için de Genelkurmay ile görüşülüyormuş. Buna neden gerek görüldü bilemiyorum, Askere Alma Dairesi, benim bildiğim Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı bir başkanlıktır.    

Konumuz bu değil elbette.   

Lazaridis ile Türk vatandaşlığını kabul etmesi konusunu görüşen Korkmaz, Lazaridis’in vatandaşlığı kabul etmesinin Türkiye’nin uluslararası algısına katkısı olacağını da söylüyor.

Buradan anlıyorum ki aslında Türkiye’de doğmuş bir insana “anavatanının vatandaşlığını iade etmek” gibi yüce bir amaç yok ortada. Çıkarcı bir bakış ve yaratılmasında hiç katkımız olmayan bir şöhreti, serveti vs. kullanma hevesi söz konusu.
    

Keşke mesele böyle ortaya konmamış olsaydı.   

Türk vatandaşlığını böyle ticari hesaplara alet etmek yerine, askerliğini yapmadığı için vatandaşlıktan atılan herkese bu olanağı verebiliyor olsaydık, o zaman Türkiye’nin algısına daha çok katkıda bulunulmuş olurdu.

Irkçı tutumlarla göçe zorlanıp, vatandaşlık haklarını kaybetmiş insanlara karşı mahcubiyetimizi de gidermiş olurduk.

Ama yine de bir sorun var ki yazmadan geçemeyeceğim:   

Türk olmak kolay değildir!    

Yabancı ülkelerin sınır kapılarındaki polislerin önüne elimde bir Türk pasaportu ile çok sık çıkıyorum.

Lazaridis’i bu işten caydırmak istemem ama Türk pasaportu, onu eline alan yabancı polis memurlarında bir sevinç dalgası yaratmıyor! Tam tersine bir etkisi var.

 

Komployu bırak, geçmişine bak

UNESCO Başkanlığı için yapılan seçimde Türkiye’nin hatalı bir tercih ile Zülfü Livaneli’yi aday göstermemesi üzerine çok konuştuk. Meseleye daha çok bu adaylık mevzusu üzerinden yaklaştık. Geçen gün New York Times’ta bu seçime Mısır’da ve genel olarak Arap dünyasında nasıl bakıldığını anlatan bir haber okudum.

Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi Mısır’da ve Arap dünyasının önemli bölümünde Faruk Hüsnü’nün seçimi kaybetmesinin sorumlusu İsrail ve ABD olarak görülüyor!

“Uluslararası Yahudi komplosu”, bu seçim sürecindeki başarısızlığı örtmek için kullanılan sihirli reçete.

22 yıldır Mısır’da Kültür Bakanlığı yapan Faruk Hüsnü için seçim sonuçlarının böyle sunulması yerel popülaritesini arttırıcı bir şey.

Ortadoğu’da çok sık kullanılan ve işe yarayan bir durum bu: Yahudilerin komplosuna maruz kalmış ama onlara direnen kahraman politikacı görüntüsü! 22 yıldır Mısır’da kültür ve sanatın başında olmuş bir politikacının, bu süre içinde Mısır’a neler verebildiğini tartışmak ise bu gürültü arasında mümkün olamıyor tabii. Mısır hâlâ sansürün uygulandığı, sözde bir seçimle işbaşına gelen ve otuz yıldır oradan gitmeyen bir diktatörün hüküm sürdüğü bir ülke. Sizce UNESCO’nun (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) başına, kitap yakmaktan söz edebilen, sinema ve edebiyatta sansürü savunan birisi, Yahudi lobisi işin içine hiç karışmamış olsa da seçilebilir miydi?

Hadi seçildi diyelim, bu dünya için kazanç mı olurdu, yoksa utanç mı?

 

Demek ki amaca ulaşılmış

RAHMİ Koç’un davetiyle gerçekleştirilen “iş dünyası-Deniz Baykal” buluşmasında “Telefonum dinleniyor” kuşkusunun ne kadar yaygın olduğunu gösterdi.

TİSK Başkanı’nın telefonu çalınca iddiaya göre Rahmi Koç “Kapat telefonunu, bilmiyor musun hepimiz dinleniyoruz” dediğini, toplantıdaki işadamlarının da buna “Hangimiz dinlenmiyoruz ki” diye katıldıklarını internette okudum.

Haberi okuyunca telefon dinlemeler ile ilgili olarak amaca ulaşıldığını düşündüm.

Öyle bir paranoya yaratıldı ki artık herkes telefonlarının dinlendiğini düşünüyor ve ona göre hareket ediyor.

Temel bir özgürlüğü kullanmaktan, kendi irademizle vazgeçmiş oluyoruz böylece.

Bu havanın yaratılmasında, başta telefon dinleme olanağına sahip olan güvenlik kuruluşlarımız, savcılar ve hâkimler suçlu. Vatandaşların özgürlüklerini korumakla görevli olan savcı ve yargıçların dinleme olaylarında bu kadar sorumsuz davranmaları hukuk düzenimiz açısından ne kadar acı.

Ve elbette, siyasi sorumluluk sahibi olanlar da bu rezalete son veremedikleri için bu suçun ortağı sayılmalı.

Başbakan, İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Adalet Bakanı. Hepsi büyük sıfatlar ama bu sıfatlar, vatandaşlarının iletişim özgürlüklerinin çiğnenmesini önlemeye yetmiyor!