Türkiye’nin gerçeklerinden doğan yeni bir icat
BİR süredir televizyonlarda “dinlenemeyen cep telefonu” reklamı ile karşılaşıyorum. Benim gibi televizyon karşısında az vakit geçiren birisi bile bu reklama bu kadar rastlıyorsa, iyi bir reklam bütçesi harcanmış demektir. Bu da üretici ya da ithalatçının ürünün satışından emin olduğunu düşünmeme yol açıyor ve bence bu konuda hiç yanılmıyorlar.
Çünkü Türkiye, bir süredir önüne gelenin telefonunun dinlenebildiği bir ülke haline geldi, telefonunun dinlendiğini düşünmek artık bir paranoya sayılmıyor.
Söz konusu kriptolu telefonlar, sadece “yasadışı dinlemeye” karşı etkili elbette. Mahkemeden yasal izinler alınarak yapılan dinlemeler, doğrudan iletişim sistemi üzerinden takip edildiği için, kripto filan işe yaramaz, bunu bilmelisiniz.
Öte yandan, artık Türkiye’de mahkemeden iletişimin takibi ve tespiti ile ilgili izin almak da atla deve değil. Kime ait oldukları bile bilinmeyen telefon numaraları üzerinden dinleme kararları verilebiliyor, yargıçlar temel bir Anayasal hakkın kullanımının kısıtlanması ile ilgili bu talebi delilleri inceleme gereği bile duymadan kabul ediyorlar. Bu da adalet düzenimizin ayrı bir sorunu ve çözülecek gibi de görünmüyor.
Geçenlerde TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu’nda bir bilişim sergisi açıldı ve “dinlenmeyi önleyen kriptolu telefonlar” da burada sergilendi. Gazetelerdeki haberler milletvekillerinin bu telefonları incelemek için büyük ilgi gösterdiklerini anlatıyor. Kaç kişi satın aldı bilmiyorum ama milletvekillerinin, en azından bir bölümünün telefonlarının dinlenmesinden rahatsızlık duydukları kesin.
TBMM Adalet Komisyonu’nun AKP’li başkanı Ahmet İyimaya da bu telefonları inceleyen milletvekilleri arasındaymış ve Radikal muhabiri Tarık Işık, telefonu almaya niyetli olup olmadığını sorunca şöyle bir yanıt vermiş: “Açık, şeffaf bir insanım. Telefonumun dinlenmesi beni rahatsız etmez.”
Bunu söyleyen kişi “Adalet” komisyonu başkanı, sıradan birisi değil. İletişim özgürlüğü ve özel yaşamın gizliliği vatandaşların temel hakkı ama bu hakkın ihlali durumu Adalet Komisyonu Başkanı’nı hiç ilgilendirmiyormuş! Çünkü kendisi “şeffaf” imiş! Merak ettim, gece evindeki perdeleri kapatıyor mu, kapatmıyor mu?
En yetkili kişiler bile böyle düşündüğü içindir ki ülkemiz telefonunun dinlendiğini düşünen milyonlarca insanın yaşadığı bir ülke haline geldi.
Bülent Arınç’ın ‘derin’ tarihi ve malum sorular
DERİN Tarih ismiyle yeni bir dergi yayımlanmaya başladı, yayıncılarına başarılar dilerim. Derginin birinci sayısının kapağında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bir fotoğrafı yer alıyor. Henüz “tarihi bir kişilik” olmadan bir tarih dergisine kapak olmayı başardığı için Arınç’ı da kutlarım. Derginin kapağında Arınç’ın fotoğrafını ve üzerinde de “Derin Tarih” yazısını görünce “tamam” dedim kendi kendime “bir sır daha çözülüyor”!
Çözüleceğini düşündüğüm “tarihi sır”, Bülent Arınç’a suikast meselesi.
Olayın üzerinden iki yıl geçti, 2009 yılının Aralık ayındaydık. Üçüncü yılı da neredeyse yarılamak üzereyiz. Ve olayın üzerindeki sis perdesi hâlâ aralanabilmiş değil. Bu soruşturma için Kozmik Oda bile yargıç marifetiyle arandı ama ortada ne açılmış bir dava var, ne de bir iddianamenin hazırlanmakta olduğuna ilişkin bilgimiz!
“Derin Tarih” dergisi, bu son derece “derin sırrı” açıklamıyor ne yazık ki!
Ziyaret ettiği ülkelerin yöneticilerine ve eşlerine son derece pahalı armağanlar getirmesiyle tanınan Suudi Arabistan Kralı’nın, Türkiye’de verdiği hediyeler de böyle bir “derin devlet sırrı” olarak varlığını muhafaza ediyor.
Bir okuyucum, Bilgi Edinme Kanunu kapsamında bir dilekçe ile müracaat etti ve konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı’ndan bilgi istedi.
Kendisine şöyle bir yanıt verilmiş: “Bilgi Edinme Kanunu kapsamında göndermiş olduğunuz mesaj tarafımıza ulaşmıştır.”
“Başkanlığımız tarafından elektronik postanızda yer alan detay incelenmiş olup, 4982 Sayılı Kanun’un 7. maddesinde yer verilen “Bilgi edinme başvurusu, başvurulan kurum ve kuruluşların ellerinde bulunan veya görevleri gereği bulunması gereken belgelere ilişkin olmalıdır” hükmü gereğince talebiniz anılan Kanun kapsamına girmemektedir. Bu nedenle, belirtmiş olduğunuz talebinizle ilgili olarak işlem yapılamamaktadır.”
Buradan anlıyoruz ki söz konusu hediyeler meselesi Cumhurbaşkanlığı’nın “görevleri gereği olarak elinde bulunması gereken belgeler ile ilgili değil” imiş. Bu durumda acaba bu bilgiyi nereden istememiz gerekiyor?
Kanuna göre yabancılardan hediye alan kamu görevlileri, hediyeleri bağlı bulundukları kuruma beyan etmek zorundalar. Cumhurbaşkanı’nın “bağlı bulunduğu kurum” acaba neresidir? Devletimizin en üst makamında bulunduğuna göre yine kendisi olmalı.
O vakit o belge de “görevi gereği olarak” Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin elinde olmalı, değil mi?
Pazartesi günü olduğuna göre bu arada KPSS sorularını çalıp, yanıtlarını dağıtan çete ile ilgili bir gelişmenin de geçtiğimiz hafta boyunca gerçekleşmediğini bir kez daha belirtelim.
Soruları kim çaldı? Savcılık soruşturması ne âlemde? MİT ve Emniyet, Başbakan’ın kendilerine tevdi ettiği görevi yerine getirmekte neden bu kadar gönülsüzler?
Mete Türkben’i kaybettik
DOĞAN Burda Dergi’nin Harita Servisi yöneticisi Mete Türkben ile Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin “kayıt kuyruğunda” tanışmıştım. 1973 yılının eylül ayında! Sonradan Dev Yol’un önde gelen isimlerinden olacak olan Sedat Göçmen, şu anda Zambiya’da Büyükelçi olan Ahmet Arda, Mete’nin Saint Joseph’ten sınıf arkadaşı eski Hazine Müsteşarı ve şimdi CHP Milletvekili Faik Öztrak ve benim aramda o gün o kayıt kuyruğunda başlayan arkadaşlık bugüne kadar sürdü ve dün Mete’yi kaybettik.
Mete de benim gibi bizim okulun “imalat hatalarından” sayılır. Bürokrasiye girmedi, üç dile çok hâkim olduğu halde diplomat olmadı, memuriyet sınavlarına girmeye teşebbüs etmedi.
O kitapları severdi, öğrenci iken kitap çevirerek çalışmaya başladı, dergiciliğe yöneldi. Yıllarca Doğan Burda’nın değişik dergilerinde çalıştı, harita servisini yönetti, son beş yıldır da birlikte çalışıyorduk. Değerli bir aydındı, Türkiye’ye bağlıydı ve çevirdiği kitaplarla kültürümüze önemli katkıları da oldu.
Arkadaşlarının, yakınlarının, sevenlerinin başı sağ olsun, Allah rahmet eylesin.