Varsın sabahları da geç kalksınlar
BAŞBAKAN geçen gün, Oğuz Atay’a atfen “Türk solu geç kalkar çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir” dedi.
Başbakan’ın hem içki içenleri hem de solcuları sevmediği bir sır değil. Böylece bir taşla iki kuş da vurmuş oldu.
Aslına bakarsanız Türkiye’de halk da solcuları pek sevmez. Birçok nedeni vardır elbette. Bir gazete köşe yazısının sınırları içinde çözülemeyecek bir problem.
Memleketimizde seçimleri hep sağcılar kazanır. Türk halkı sağcıları kendisine daha yakın bulur. Bunun da birçok nedeni vardır. Dini nedenlerden tutun da solcuların halkın dikkatini çekecek bir ekonomik ve toplumsal program ortaya koyamamış olmalarına kadar birçok nedeni de var bunun elbette. Ve bunu tartışmaya da bu sütunun uzunluğu yetmez.
Ama solculara da fazla haksızlık etmemek gerekir, sevmeyebilirsiniz elbette ama haksızlık yakışık almaz.
Bu ülkede solcular hiç tek başlarına iktidara gelemediler. Değişik versiyonlarıyla sağ iktidarlar bu ülkeyi yönetti ve bugün yaşadığımız sıkıntıların hepsinden de doğal olarak onları sorumlu tutmak gerekir.
En önemli sorunumuz, Türk sağcılarının hiçbir zaman gerçek demokrat olmayı başaramamış olmalarıdır. Yeri geldiğinde kendilerini “demokratik dünyanın bir parçası” olarak tarif ederler ama bakın aradan geçen bunca yıllık iktidarlarına rağmen hâlâ demokratik hak ve özgürlüklerin yetersizliğinden yakınıyoruz.
Kamu hazinesine dadananlar arasında da solcular değil, sağcılar başı çeker. İktidara gelen sağcı politikacıların nedensiz zenginleşmelerinin nedeni eşlerinin tutumlu olmaları değildir.
Kamu yönetimine hâkim olan nepotizm, kayırmacılık, boşvermişlik gibi hastalıkların sebebini de hiç iktidara gelememiş olanlarda değil, iktidardan hiç gitmemiş olanlarda aramak gerekir.
Evet, Türk halkının çoğunluğu solcuları sevmez, yapacak bir şey yok. Asker de sevmezdi zaten, polis de sevmez.
Ama onların varlığı sayesinde kültür yaşamımız renklidir. Kitapların çoğunu onlar okur ve yazarlar, resimleri onlar çizer, heykeller onların eseridir. Hapishaneler de onlar içindir zaten.
Varsın sabahları da geç kalksınlar.
Ya Türkiye’nin itibarı?
FRANSA ’nın anayasa mahkemesi olarak tanımlayacağımız “Anayasa Konseyi”, Ermeni soykırımı iddiasını reddedenleri cezalandıracak yasayı düşünce özgürlüğünü sınırladığı için iptal etti.
Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin varlığını tartışan, “seçilmiş iktidarın yapmak istediklerini nasıl engeller” diyen, Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusunda bulunmayı bir tür suç gibi sunan AKP ileri gelenleri şimdi bu nedenle sevinç içindeler. Mahkemenin doğru kararı verdiğini söylüyorlar.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Anayasa Konseyi’nin bu kararıyla Fransa’nın itibarını kurtardığını söyledi. “Fransa’da düşünce özgürlüğünün, resmi devlet görüşleri dışındaki görüşlerin savunulabileceğini ve ifade edilebileceğini söyleyerek Fransa’yı kurtardı” dedi.
Ben de “darısı Türkiye’nin başına” diyorum!
Bakalım Türkiye’nin itibarını kurtarmak kimin aklına gelecek?