Zarfı, kendi başına kontrol edemeyen milletvekili
TBMM’de, Anayasa değişikliklerinin oylaması sırasında milletvekillerine bir boş zarf ve üç ayrı renkte pul veriliyormuş.
Pullardan beyaz olanı “evet”, kırmızı olanı “hayır” ve yeşil olanı ise “çekimser” anlamına geliyormuş. Çok basit yani! Pullardan birini zarfın içine koyuyorsunuz, oyunuzu vermiş oluyorsunuz. Renkleri akılda tutmak da kolay, ortalama bir zekâ sahibinin yapabileceği bir şey.
Dün Ertuğrul Özkök, Milliyet’te yayımlanan bir fotoğrafla ilgili yazıyordu.
Fotoğrafta AKP milletvekilleri ellerindeki zarfların içini bir başka milletvekiline gösteriyorlar. Özkök’e yapılan açıklamaya göre bunun nedeni, milletvekillerinin ne yönde oy kullandıklarını takip etmek değilmiş!
AKP Grup Başkanvekili “Bazen zarfların içinde bir pul oluyor, o zaman milletvekilinin attığı oy geçersiz sayılıyor, bunun için arkadaşları uyarıyoruz” demiş.
Zarfları milletvekillerine kim veriyor, verirken içlerine milletvekillerinin oylarını geçersiz kılmak için gizlice bir pul mu koyuyor, anlayamadım.
Acaba TBMM’ye bir “Ergenekoncu sızma” mı var da milletvekillerinin oylarını geçersiz kılmaya çalışıyorlar?
Ama böyle bir şey varsa bile, durum böyle bir kontrol ile karşılaşan AKP milletvekilleri için hiç parlak sayılmaz.
İki olasılık geliyor aklıma.
1- AKP milletvekilleri öyle saflar ki ellerine tutuşturulan zarfların içinde başka renkte pul olup olmadığını bile fark edemiyorlar, bunu onlar için bir başkasının yapması gerekiyor!
2- AKP yöneticileri, milletvekillerine o kadar az güveniyorlar ki böyle basit bir kontrol işlemini bile onlara bırakamıyorlar, kendi gözleriyle de görmek istiyorlar.
Milletvekilleri açısından da onları tek tek elleriyle seçen Recep Tayyip Erdoğan açısından da durum vahim sayılmalı!
Tabii bu iki olasılık, AKP Grup Başkanvekili’nin söylediklerinin doğru olduğu varsayımına dayanıyor, AKP milletvekillerine de Recep Tayyip Bey’e de haksızlık etmek istemem!
Eğer bu açıklama “durumu kurtarmak için” yapıldıysa, mesele TBMM iç tüzüğü ve Anayasa ile ilgili hale geliyor.
Bu kontroller, anayasa değişikliği için gereken “şekil şartlarını” etkiliyor mu, etkilemiyor mu, ona da bakmak lazım.
Demokratik anayasa için iki örnek
BOĞAZİÇİ Üniversitesi öğretim üyesi Ayşen Candaş’ın yazdığı bir makaleden dün söz etmiştim. (“Anayasanın nasıl yapıldığı içeriğini etkiler mi?” konulu makale.)
Bugün de o makalede yer alan ve “Demokratik bir anayasa nasıl yapılır” konusuna örnek olacak iki ayrı deneyimi aktaracağım.
Öncelikle belirteyim ki bu ülkelerde sözü edilen “kurucu meclis”, bizim alışageldiğimiz “asker tarafından seçilmiş” meclisler değil. Halk tarafından “barajsız nispi temsil” esasıyla ve sadece Anayasa yapmak için seçiliyorlar. Listeler oluşturulurken parti liderlerinin etkisinin de olmadığını belirteyim.
m Nikaragua: Kurucu mecliste oluşturulan anayasa komisyonu metin önerisi hazırlamış, bu metni sivil toplum örgütlerine yollayıp önerilerini toplamış. Bununla eş zamanlı olarak 150 bin kopyayı da halka dağıtmış. 100 bine yakın vatandaş, toplamda 73 adet il ve ilçe meclisi toplantısına katılmış ve anayasa ile ilgili fikirlerini açıklamış. Radyolar yerel meclislerdeki tartışmaları canlı yayınla vermiş. Alınan yorumlar toplanarak ve uzlaştırılarak ikinci bir anayasa metni oluşturulmuş. Hem kendi önerisini, hem de örgütlü toplumdan gelen önerileri beraberce meclise sunmuş.
m Brezilya: Halktan ve sivil toplum kuruluşlarından 61 bin adet anayasa teklifi toplanmış, bu öneriler alt komisyonlarda halka açık şekilde tartışılmış ve nihai metin sonrasında oluşturulmuş.
Sonuç olarak şunu söylemeliyim: Anayasayı “tepeden inme” yapıyorsanız, üzerinizdeki giysinin önemi yoktur. İster tepeden inmeci asker, ister tepeden inmeci sivil! İkisinin anayasası da aynı yere varır!
Grafik mi spagetti tabağı mı?
SALI günü The New York Times’ın birinci sayfasında büyük bir grafik vardı.
Şöyle bir grafik hayal edin lütfen: Önünüzde büyük bir makarna tabağı var, içinde de uzunlu, kısalı spagettiler. (Yoksa çubuk makarna mı demeliydim?)
Şimdi bu spagettilerin her birinin ucuna bir şey yazın. Yazacaklarınız, aşiret isimleri, hükümetin değişik organları, uluslararası kurumların isimleri, yönetsel kavramlar, ekonomik kavramlar ve kurumlar gibi şeyler olsun. Grafik aynen buna benziyor.
Afganistan’daki değişik dinamiklerin birbirleri ile etkileşimlerini, statükonun bu etkileşim karşısındaki durumunu, askeri operasyonların etkileşimlerini filan gösteriyor.
Bu grafiğe bakarak bir sonuca varabilmek mümkün gibi görülmüyor, çünkü tam anlamıyla bir spagetti tabağına benziyor!
Afganistan’daki ABD ve NATO güçlerinin başında bulunan General Stanley A. McChrystal, geçtiğimiz yaz bu grafiği gazetecilere yaptığı bir PowerPoint sunumda göstermiş ve şöyle demiş. “Bu slaydı anladığımız zaman, bu savaşı kazanmış olacağız.”
Savaşın asla kazanılamayacağını düşündürten bir grafik ve ifade bence.
Gazete bu habere eğlenceli bir başlık atmış: “Düşmanla tanıştık ve o bir PowerPoint.”
Yedek subaylığım döneminde PowerPoint yoktu ama o zaman bile bizim orduda da bazı sorunları böyle grafik çizimlerle ifade etmek alışkanlığı vardı.
Belli ki ABD ordusu bu işte de zirveye çıkmış ve şimdi bunu tartışıyorlar. General James N. Mattis “PowerPoint bizi serseme çevirdi” diye eleştiriyor.
“Kısa dönem askerlik – profesyonel ordu” tartışmaları yaşanırken, ordumuz bu meseleye de bir bakmalı.
Ortaya çıkan saçma sapan “darbe planları”, belki de “sorunları grafik düzlemlere indirgemeci” bir yaklaşımın sonucudur!