MİLLİYET

AKP, suçu biraz da kendinde aramalı..

 Başbakan Erdoğan dört gün önce, CNN Türk’te Taha Akyol’un sorularını yanıtlarken “Anayasa Komisyonu Başkanı’ndan, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin kısıtlanması konusunda çalışma yapılması istediğime ilişkin haberler yalandır” demişti.

Dün de AKP Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini kısıtlamaya yönelik Anayasa değişikliği çalışmalarına başlandığını bildirdi.
Kuzu’nun bu çalışmaları yürütmek için tatilini yarıda kestiği de haberin bir başka ayrıntısı..

Tek örnek de değil
AKP’liler, başta Başbakan ve bakanlar olmak üzere hep “güvenilir” bulunmadıklarından yakınıyorlar. Yaptıkları her işin ardında bir “takiye” aranmasından duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar.
Bence suçu biraz da kendilerinde aramalılar.
Başbakan’ın “çalışma yok” demesinin mürekkebi kurumadan bu konuda çalışmaların başladığının açıklanmasına ne demeli?
En hafif tabirle, insan kime ve neye inanacağını şaşırıyor.
Bu tek bir örnek de değil.. Hafızalarını zorlayanlar hükümetten gelen çelişkili açıklamaları kolayca anımsayabilirler. Bunun nedeni AKP’deki koordinasyon bozukluğu da olsa, başka bir neden de olsa, bunun söylenen sözlerin güvenilirliğini zedelediği de çok açık..

Ne istersem yaparım!
Komisyon Başkanı Burhan Kuzu’nun açıklamaları, AKP’ye hakim olan bir başka psikolojiyi de gözler önüne seriyor: Çoğunluğum var, ne istersem yaparım!
Bunu, Kuzu’nun “CHP desteklerse destekler, desteklemezse çoğunluğumuz var, Anayasa’yı biz değiştiririz” sözlerinde de görüyoruz.
Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın Anayasa değişikliklerini gerektiğinde referanduma götürme yetkisinin kısıtlanmasına yönelik hazırlık da AKP’nin TBMM’deki çoğunluğuna dayanarak her şeyi yapabileceğini düşündüğünü ortaya koyuyor.

Görüş birliği şart
İlk bakışta bunun eleştirilecek bir yönü yokmuş gibi görülebilir ancak unutmamak gerekir ki Anayasa, bu ülkenin demokratik rejiminin temel metnidir ve onunla ilgili değişiklikler toplumdaki herkesimin ortak bir görüşe varmasıyla yapılmalıdır. Demokratik olan yöntem budur. Aksi, Türkiye’nin bir çoğunluk diktasına yönelmesi anlamına gelir ki bundan en başta rejim zarar görür. Bunun örneklerini geçmişte yaşadığımız unutulmamalı..

Dikkat çekici noktalar
Kuzu’nun demecinden Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilme yönteminin de değiştirilmek istendiğini görüyoruz.
AKP önce rektörler ve dekanlar, sonra “bağımsız kurullar” derken, şimdi de Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilme yöntemini değiştirmeye yöneliyor.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilmeleri ve mahkemenin görevini yapış yöntemi gibi konular, her iktidarın canı isteyince değiştirebileceği türden konular olmamalıdır. Anayasa Mahkemesi, parlamenter domakratik rejimimizin en önemli kurumlarından biridir ve siyasi tartışmaların da dışında tutulmalıdır.
Kuzu’nun dünkü demecinde en dikkat çekici konu ise Türkiye için Başkanlık sisteminin düşünülmesi gerektiğine ilişkin açıklamalarıdır.
AKP’ye göre parlamenter sistem Türkiye’nin gelişmesini önlüyor! Örnek olarak da ABD’nin bu sistemi başarıyla uygulayıp gelişebildiği gösteriliyor.

Bu bir tesadüf mü?
AKP’ye ve Başkanlık sisteminin Türkiye için doğru bir sistem olduğunu savunanlara şunu sormak istiyorum: ABD dışında Başkanlık sistemini doğru dürüst uygulayabilen demokratik bir ülke var mı? Avrupa’nın (Fransa’daki yarı başkanlık sistemi hariç), ABD dışındaki Amerika kıtasının, Asya’nın, Yeni Dünya’nın hangi ülkesinde böyle bir örnek gösterebiliyorsunuz? Üçüncü Dünya ülkelerindeki diktatörlüklerin neredeyse hepsinin Başkanlık sistemi ile yönetiliyor olması bir tesadüf olabilir mi?