Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Alacakaranlık Kuşağı Ülkesi

 Francis Bacon, “aşırı oranda kuşkunun varlığı bir tür politik deliliktir” diyor. Milliyet’te Tuncay Özkan’ın ortaya çıkarttığı “komplo” olayından sonra bu sözü bir kez daha hatırladım.

Polisteki bir grup tarafından hazırlanan komplolar zincirinin ilk halkasını geçtiğimiz yıl nisan ayında yine Milliyet ortaya çıkartmıştı. İstanbul Emniyeti’nde bir gecede yüzlerce polisin yerinin değiştirilmesi ve bazılarının görevden alınmasını hedefleyen bir girişimin İstanbul Valisi tarafından engellenmesi üzerine ortaya çıkan bir hareketti bu…
O dönemde Sadettin Tantan İçişleri Bakanı, Kazım Abanoz İstanbul Emniyet Müdürü’ydü.

Görev, belge yaratmak
Bakanın emriyle kurulan bir “özel birim” İstanbul’u üç bölgeye ayırmış, bürokratlardan tutun da işadamlarına kadar birçok ismi takip altına almıştı.
“Özel Birim”in amacı; bürokratlar, siyasetçiler ve işadamlarını gerektiğinde kontrol altına almak ve gerektiğinde de baskı yoluyla sindirmek için bilgi ve belge toplamak, belge bulunamadığı durumlarda da “belgeleri yaratmakötı.
İstanbul Valisi’ni de hedef alan bu “polis darbesi” Milliyet’in yayını ile kesintiye uğradı.
Tantan çok geçmeden İçişleri Bakanlığı’ndan, Kazım Abanoz Emniyet Müdürlüğü’nden ayrıldı.
Tantan o günlerde sorulan soruları da, bugün olduğu gibi ağzında yuvarladığı birtakım garip sözlerle geçiştirmeye çalıştı.
O günlerde kendisine hitaben yazdığım bir yazıda İçişleri Bakanı olarak bütün belge ve bilgilere ulaşma olanağı olduğunu, dedikodu yapmak yerine bu bilgileri savcılığa vererek soruşturma açılmasını sağlaması gerektiğini söyledim.
Bu yazıma herhangi bir yanıt alamamıştım. Zaten daha önce benzer bir yazıyı Radikal’i yönettiğim günlerde de yazmış, yine yanıt alamamıştım… İçişleri Bakanı konumunda olan bir kişinin “tapınak şövalyeleri, elimde ne dosyalar var” gibi konuşmaları yapmaya hakkının olmadığını, ne biliyorsa bunları savcılara anlatıp, soruşturma açılmasını sağlamak zorunda olduğunu söylemiştim.

Amaç çok açık aslında…
Milliyet’te üç gündür izlediğiniz son “komplo” olayı belli ki Tantan’ın geniş çaplı “polis darbesi” operasyonunun bir parçası…
İfadeler alınmış, hepsi bir dosya içinde şifreli bir kasaya kilitlenmiş.
Sanık ifadelerinin şifreli kasalara kilitlenip saklanması size de ilginç gelmiyor mu?
Savcılığın bu ifadelerle dava açması, dava açılması bakanlığın iznine tabi kişiler hakkında fezleke yazması gerekmiyor mu?
Bunların hiçbiri yapılmamış.
Çünkü bu sahte ifadeleri hazırlayıp, şifreli kasalara kilitleyenler de biliyorlar ki o ifadelerle dava açmak mümkün değil.
Peki o zaman ifadelerin böyle düzenlenmesindeki amaç ne?
Amaç çok açık aslında…
Bu ifadeleri zamanı geldiğinde gerçekmiş gibi ortaya çıkarmak, yaratılan kuşku bulutundan siyasi çıkar elde etmek, her köşede bir hırsız bulunduğu inancıyla toplumda bir paranoya yaratarak, demokratik hakların askıya alındığı bir polis devletinin şartlarını oluşturmak…
Türkiye, gerçekten bir hukuk devleti ise bu karmaşık düğümün çözümünü, “gerektiğinde bir köşede kurşunlanıp susturuluverecek” gazetecilere bırakmamak zorundadır.
Meclis, geniş çaplı bir soruşturma açmalıdır… Savcılar bu girişimlerin altındaki gerçek amacın ne olduğunu bulup ortaya çıkarmak ve bir suç varsa bunu cezalandıracak adli süreci başlatmalıdır.
Eşkıyanın, Türkiye’yi bir “alacakaranlık kuşağı ülkesi” haline getirmesini önlemek, herkesten önce yasama ve yargı organlarının görevidir.