Fransızca bir deyim var: “Folie a deux..” İki aşık kişinin, reel dünyadan koparak kendilerine ait özel ve kapalı bir yaşam alanı yarattıkları durumları tanımlamak için kullanılıyor.
Gerçek dünyadan kopmak ve ikili içe dönüş, dış dünyaya sağırlığı da beraberinde getiriyor. Bu ilişki biçiminde bireyler sadece karşısındakinin ne söylediğini duyabiliyor. Yapılan her şey karşısındakinin mutluluğu için yapılıyor.
Rahşan ve Bülent Ecevit çiftinin tutumlarını, davranışlarını izlerken bir “folie a deux” (ikili çılgınlık) durumuyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Gazeteci Mehmet Çetingüleç’in “Rahşan” isimli ilginç bir kitabı var. Bu kitaptan aktaracağım şu satırlar tam da bu durumun bizzat Rahşan Ecevit tarafından itirafı anlamına geliyor.
Çetingüleç’in yazdığına göre Rahşan Hanım, bu sözleri 1982 yılında Ankara Kapalı Cezaevi’nin kapısında gazeteci Baki Özilhan’a söylemiş:
“Bizi anlamıyorlar. Bülent benim oğlum, eşim ve babam. Ben de onun kızı, eşi ve annesiyim.. Bunu kavrayamayanlar bizim sevgimizi ve dostluğumuzu elbette anlayamazlar..”
Aşk, ‘sağ kolu’ yedi
Bu elbette büyük bir sevgiyi gösteriyor ama aynı zamanda pek de sağlıklı olmayan bir ruh durumuna işaret ediyor.
Bülent Ecevit’in evine kapanmak zorunda kaldığı sürenin sonunda “sağ kolu”nu kesip atabilmesinin, partisinin geleceğinde çok önemli roller oynayabilecek İsmail Cem ve Kemal Derviş gibi isimleri bir kenara itebilmesinin izahı da bu sözlerde gizli..
Aynı kitapta Bülent Ecevit’in Rahşan Hanım’a yazdığı bazı mektuplar da yer alıyor.
24 Eylül 1982’de şöyle yazmış Bülent Ecevit: “Sanki ben habire koşturmazsam dünya duracakmış da ben sorumlu olacakmışım gibi bir duygunun tüm benliğimi sardığını farkettim. Ama her seferinde aklımı, mantığımı işleterek öyle bir duyguya kapılmanın saçmalığını hatta kendini fazla önemsemek olduğunu hatırlattım kendime..”
Bu satırları yazmış Bülent Ecevit’in şimdi hastalığına rağmen koltuğunu bırakmamakta direnmesinin izahı da yukarıda açıklamaya çalıştığım ruh durumunun bir sonucudur diye düşünüyorum.
Gönlünüzce yaşayın artık…
Kitapta Rahşan Ecevit’in şu sözleri de var: “Biz hastalığı vücudumuza değdirmeyiz. Yani sorunları dinler, öğrenir ama sorunlar yüzünden kendimizi hasta etmeyiz. Çünkü sürekli hizmet edebilmek için sağlıklı olmak gerekiyor. Ülkede yapılacak daha çok iş, çözülecek daha çok sorun var. Bunların üzerine gitmek için bizim sağlıklı olmamız gerekiyor.”
Acaba, herkesin gözünün önünde yaşanan hastalık sürecinin, Ecevit’ler tarafından hala bir hastalık gibi algılanmıyor olmasının nedeni de aynı “folie a deux” durumu mu?
Bülent Ecevit’in 21 Ağustos 1982 tarihinde Rahşan Hanım’a yazdığı bir mektuptan küçük bir alıntı ile bitireceğim:
“En önemlisi de olanı biteni boşver. İkimiz de sakin, senin deyiminle telaşsız, olabildiğince de gönlümüzce bir yaşam kurmanın hazırlıklarına şimdiden başlayalım.”
20 yıl önce yazılmış bir mektuptaki önerinin artık hayata geçirilmesi zamanı gelmedi mi?