MİLLİYET

Böyle tartışmadan hayır gelmez!

  YÖK Yasası ile ilgili olarak üniversite ve hükümet arasında bir diyalog ortamı doğmaya başladığını görüyor ve seviniyorduk ki Başbakan’ın üniversite hocalarına verdiği dersle karşılaştık: Edep ve adap öğrenin..

Türkiye’nin geleceği için son derece önemli bir konu, tam da bizim siyaset yapma alışkanlıklarımıza uygun olarak böylece bir kez daha yörüngesinden saptırılmış bulunuyor.
Bundan sonra daha bir süre hükümet ile üniversite arasında aklı başında bir diyalog kurulmasına ilişkin ortam da ortadan kalkmış olacak.
Sorun, ciddiyetine yakışır bir şekilde tartışılmayacak, demagoji bir kez daha galip gelecek..
Nitekim Başbakan’ın yakışıksız üslubu ve sözleri benzer şekilde yanıtlanmakta da gecikmedi.. “Edepsizliğe devam edeceğiz” diyen rektörler de var, sorunu 27 Mayıs nostaljisi ile “ordu – gençlik elele” boyutuna taşıyan rektörler de..
Türkiye’nin bu seviyesizliği hak ettiğine inanmıyorum.
Başbakan Erdoğan’ın “üniversitenin siyasallaştırıldığı” eleştirilerine karşılık olarak üniversite mensuplarının siyaset yapma serbestisini ileri sürmesi ise eğer bir cehaletten kaynaklanmıyorsa ciddi bir saptırmadır..

Sapla samanı karıştırmak
Siyasallaşmak kavramı siyasi bir nitelik kazanmak karşılığında kullanılıyor.
Siyaset yapmak ise, siyaset yoluyla yurt ve devlet işlerini düzenlemek anlamında..
Bu ikisi aynı şey değil..
YÖK tasarısına getirilen “üniversitenin siyasallaşması” eleştirisi, siyasi otoritenin üniversiteyi kendi istediği şekilde yönlendirmek istemesinden kaynaklanıyor.
Üniversite yönetiminin siyasi otoritenin emrine girmesi anlamına geliyor..
Üniversite mensuplarının, öğrenci ya da öğretim üyesi olsun, siyaset yapma özgürlükleri ise bundan çok farklı bir durum..
Üniversiteler siyasallaşmamalı.. Yani yönetiminde, akademik unvanların verilmesinde, akademik programların hazırlanıp yürütülmesinde ve üniversite içi atamalarda siyasi otoritenin söz hakkı olmamalı..
Bu üniversite mensuplarının siyaset yapma özgürlüklerinin kısıtlanması anlamına gelmez.
Dünyanın demokratik her ülkesinde üniversite hocaları da üniversite öğrencileri de siyaset yapabilirler. Siyasi partilere üye olup, o partinin faaliyetleri içinde yer alabilirler. Bu aynı zamanda üniversitenin, içinde yer aldığı toplumun sorunlarına karşı duyarlılığının bir gereğidir.
Demokratik toplum böyle kurulur ve demokrasi böyle gelişir.
Ülkenin sorunları üzerine düşünen, bunların düzeltilmesi için değişik fikirlere sahip olan kişiler siyaset yaparak bu sorunların çözümlenmesine katkıda bulunurlar.
Siyaset yapmak bu nedenle “düzeni bozan” değil, tam tersine düzenin kuralları içinde kalarak sorunları çözmeye yönelik bir davranıştır.

Bu tartışma bitmeli
Üniversite hocalarının ve öğrencilerinin apolitikleştirildiği bir düzenden kimseye bir hayır gelmediğini 12 Eylül sonrasında yaşadık.
1995 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile bu anlamsız tartışmanın bittiğine sevinmiştik ki şimdi yeniden başlatılıyor..
YÖK’ün hatalı uygulamalarından ve üniversitenin gerçek görevini yapmasına koyduğu engellerden herkes şikayetçi.
Bugün hükümet ile sert bir tartışma içinde olanların çoğu da aslında YÖK’e çağdaş bir kimlik kazandırılması gerektiği konusunda hemfikir.
Orada burada atılan nutuklarla, o nutuklarda söylenen yakışıksız sözlere verilen yakışıksız yanıtlarla sorunu tartışmak ve günün gereklerine uygun bir çözüm üretmek de mümkün değil..
Bu tartışmanın bir an önce bitmesi ve üniversitenin sorunlarının demokratik bir düzen içinde nasıl çözümlenebileceğinin tartışılması gerekiyor.
Demagojinin değil, aklın hakim olabileceği bir ortam gerekiyor.
Hükümet de, üniversite mensupları da bu ortamı sadece kendilerinin yaratabileceğini unutmamalı..