MİLLİYET

Çocuklarımızın dini nasıl öğreneceğine devlet mi karar verecek?

 Milli Eğitim Bakanı dün “camilerde uygulamalı din dersi projesi”nden vazgeçildiğini açıkladı. Bu projeyle ilgili eleştirilerim üzerine gelen okuyucu mektuplarına, genel bir yanıt vermeye dün başlamıştım.

Bugün de kaldığımız yerden devam edelim.
Okuyucularımın bir bölümü, “camilerde uygulamalı din dersi” eğitiminden neden korktuğumu soruyor.
Bazı okuyucularım, modern eğitimin “uygulamalı” olarak verildiğini, eğitimin modernleşmesine neden karşı çıktığımı merak ediyor..

Eğitim ciddi bir iş
Birinci endişem, camilerde bu tür eğitimi verebilecek kadroların yeterli olmadığına olan inancımdır.
Mesela bizim oturduğumuz semtin camisindeki müezzin, dört yıldır doğru dürüst ezan okumayı bile öğrenemedi..
O caminin imamı, yanında çalışan müezzine bile doğru ezan okumayı öğretemiyorsa, öğrencilere doğruyu nasıl öğretecek?
Eğitmenlik-öğretmenlik, bir pedagojik formasyon da isteyen çok ciddi bir iş.
Asıl işi bu olmayan kişilerin, ne dereceye kadar başarılı olabileceklerinden kuşkuluyum.

Amaç önemli
Öte yandan asıl endişem, camilerdeki “uygulamalı eğitim” denen şeyin, giderek belli bir yaşam biçiminin empoze edilmesi için kullanılabilme olasılığı..
Camilerin, asıl işlevlerinden uzaklaştırılarak “siyasi amaçlarla” kullanılmasına zemin yaratılması..
Ve bunu denetleyebilecek, kontrol edebilecek mekanizmaların olmaması..

Ay’da yürünür mü?
Zaman zaman gazetelerde, bazı camilerde verilen hutbelerin, yapılan konuşmaların içeriğiyle ilgili ilginç haberler okuyoruz.
Halk arasına ikilikler sokmaya yönelik, dini bizi birleştiren bir unsur olarak değil de ayıran bir faktör olarak kullanmaya hevesli imamların da var olabildiklerini gösteren haberler bunlar..
Bilimin yerini, din kisvesine sokulmuş hurafenin alması olasılığını da yabana atmamak gerekiyor..
Bu satırların yazarı, çocukluk yıllarında Antalya’nın büyük camilerinden birinde, Neil Armstrong’un ayda yürüdüğünün ertesi günü imamın “Sizi kandırıyorlar. Ay nurdur, nurun üzerinde yürünebilir mi?” şeklindeki sözlerini de kendi kulaklarıyla duymuş ve hâlâ unutamamış bir kişidir.
İmamlarımızın genel eğitim düzeylerine bakıldığında, bunun bugün değiştiğini düşünmemiz için bir neden de göremiyorum.

Lise ‘hoca’sı çıkar mı?
Geçen yıl Zaman gazetesinde yayımlanan bir haber, 74 bin civarındaki din görevlisinin yüzde 60’ının meslek lisesi mezunu olduğunu gösteriyordu. Geri kalanların içinde ilkokul mezunu olanlar da var..
Böyle bir yapıdan, lise öğrencilerini eğitecek düzeyde “hoca” çıkabilir mi?
Bugün Türkiye’de, İslami kuralları titizlikle uyguladığını gözümüzün içine sokarak yaşayan başta Başbakanımız olmak üzere birçok kişi var.
Onlar da bugünkü çocuklarımız gibi laik bir eğitimden geçtiler ama bu, onların dinlerini öğrenmelerine ve onun gereklerini yerine getirmelerine engel olmadı.
Şimdi aynı kişilerin “Çocuklarımız dinlerini öğrenemiyorlar” iddiasında bulunmalarını, bu nedenle ciddiye alamıyor ve altında başka nedenler yattığını düşünüyorum.

Hiç de doğru değil
Ve son olarak şunu da söylemeliyim ki, Türkiye’de insanların yüzde 99’unun nüfus cüzdanında “Müslüman” yazıyor olması, nüfusumuzun tümünün de İslami değerlere aynı şekilde ve derecede bağlı olması sonucunu doğurmuyor..
İçimizde Sünni olmayan Müslümanlar olduğu gibi, Sünni Müslümanlar arasında da dini kurallara uyum konusunda farklı ölçütleri olan ama yine de kendilerini ‘inanmış Müslüman’ olarak tanımlayabilen insanlar var.
Herkesin çocuğunu, kendi inancına uygun olarak yetiştirmesine de bir engel yok.
Evlerimizde hepimiz bunu yapabiliriz ve devletin bu işe karışması hiç de doğru değil!