Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Evlere şenlik bir 'Başbakan ile sohbet' yemeği

  Dün sabah Ankara’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazete ve televizyonların genel yayın müdürleri ve Ankara temsilcilerine verdiği kahvaltıdaydım.

Tarihi Ankara Palas’ın büyük salonuna girdiğimde ilk izlenimim Başbakanlık basın danışmanlarının bir “Guinness Rekoru” deneme niyetinde olduklarıydı..
85 kişinin dümdüz ve upuzun bir masanın etrafında bir yandan kahvaltı ederken öte yandan da masanın tam ortasında oturan Başbakan ile nasıl sohbet edebilecekleri test ediliyordu sanıyorum.
Bir La Fontaine masalını hatırladım.. Tilkinin leyleği yemeğe davet ettiği masal.. Masa öyle kurulmuştu ki “sohbet” imkânsız hale getirilmişti.
85 kişinin katıldığı bir oturmalı sohbette, masaları aşiret yemeği yer gibi upuzun dizmek kimin aklına gelmişti, merak ettim.. Masaların U ya da bir kare oluşturacak şekilde dizilmesi için yeterli alan da vardı oysa..
Ama haksızlık etmeyeyim, oturma düzeni “demokratik” sayılabilirdi. Hangi alfabeye göre olduğunu bir türlü çıkaramadığım bir “alfabetik sıra” uygulaması yapılmıştı ve bu uygulama medyanın en büyüklerini temsil edenlerin masanın başbakana en uzak ucuna oturmalarını sağlayabilmişti!
Şık bir sofra düzeni kurulmaya çalışılmıştı ama ben en çok meyve tabaklarındaki “Bremen Mızıkacıları” tarzını beğendim.. Meyveler dilimler halinde kesilmiş, birbirlerinin üzerine dizilmişti.. Altta bir dilim portakal, üzerinde muz.. Bir dilim elma, üzerinde bir dilim kivi, üzerinde bir dilim çilek gibi..

At, avrat, silah, ‘cep’
Turp olduğunu zannettiğim bir sebzeden bıçakla oyulup kesilerek yapılmış “kağnı”nın da hakkını yememeliyim.. Öküzü vesairesi ile gerçek bir kağnı!
Masanın ortasına konulmuş “çerez tabakları”nın ortasındaki şekerden yapılmış “ibrikler” ise Ankara Palas’ın mutfağında gerçek bir heykeltıraş olduğunu düşündürttü bana..
Başbakan biliyorsunuz siyaset yaşamına “Milli Görüş” geleneğinden girdi. Bu gelenek, toplantıların hiçbir zaman ilan edildiği saatte başlamamasını ve randevulara hiçbir şekilde zamanında gidilmemesini öngörüyor! Bu kez gecikme “kabul edilebilir süre” sınırları içinde kaldı ki, bu da Başbakan’ın sadece siyasi olarak değil, davranış kalıpları açısından da Erbakan Hoca’dan iyice uzaklaştığını gösteren bir ayrıntı..
Dikkatimi çeken bir başka konu çoğu kişinin cep telefonlarını kapatma gereğini duymamış olmasıydı. Nitekim bir arkadaşımız cep telefonuna SMS ile gelen bir “son dakika haberi”ni okudu ve onunla ilgili bir soru bile sordu!
Sanırım dünyada cep telefonlarından bir daha asla ayrılmayacak tek bir ulus varsa o da Türklerdir! Belki “at, avrat, silah” şeklindeki “motto”muza bir de bunu eklemeliyiz: At, avrat, silah, cep telefonu!

‘Frekans sorunu’, çok açık
Fikret Bila ile yaptığımız iş bölümünde bana daha çok “dedikodu” kısmı düştü.
Sohbetin ayrıntılarını Bila’nın köşesinde okuyabileceksiniz..
Ciddiyete dönecek olursam şunu anlatabilirim: Başbakan, Kıbrıs konusuna ayırdığı bu “sohbet” toplantısında basını “sansür”e davet etti..
Denktaş’ın her görüşme sonrasında medyanın karşısına çıkıp içeride olan bitenleri anlatması belli ki Başbakan’ı tedirgin ediyor. Bu davranışın kamuoyunda gereksiz tartışmalara yol açabileceğinden ve bunun da Rum kesimini tahrik edebileceğinden çekiniyor.
Ama bunu neden doğrudan Denktaş’a değil de bizlere söylediğini doğrusu anlayamadım. Bence sadece bu bile Denktaş ile Türk hükümeti arasında bazı “frekans” sorunları olduğunu gösteren bir örnek.
Gerçi Başbakan Erdoğan “Biz Denktaş ile hasım değil, siyasi hısım sayılırız” diye özellikle vurguladı ama ben bunu daha çok “ikimiz de sağcıyız” anlamında yorumladım.