Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Geleceğimiz için alarm zilleri çalıyor

 Dün Van’da yaşanan bir olay kız çocuklarının eğitimi için başlatılan kampanyanın karşılaşabileceği engellerin neler olabileceğini gösteren çarpıcı bir örnekti.
Van’ın merkeze bağlı Ocaklı köyü 500 nüfuslu bir köy..

Bu köyde 100 kız çocuğunun okula gönderilmediği saptandı.
Köyde okula gönderilen kız çocuklarının sayısı sadece 2!
Türkiye’de okula gitme yaşında olduğu halde okula gönderilmeyen kız çocuklarının sayısı 600 bin..
Milli Eğitim Bakanı’nın memleketi olan Van, bu sorunda başı çekiyor.
Van’da okula gönderilmeyen kız çocuklarının sayısı 28 bin..
Okuma yazma öğrenmeden, bir meslek sahibi olmalarına imkân olmadan öylece oturup evlendirilmeyi bekleyen 600 bin kız çocuğu..
Kız çocuklarının okula gönderilmemesinin ardında yatan en temel neden hiç kuşku yok “cinsel”..
Aileler çok fakir de olsalar erkek çocuklarını okula gönderebiliyorlar ancak sıra kız çocuklarına gelince hep bildiğimiz engel ortaya çıkıyor: Gelenekler ve dini inançlardan kaynaklanan toplumsal baskı..
Türkiye’nin acı gerçeği
Ocaklı’da 15 yaşındaki Sibel’i okula göndermemekte direnen amcası bakın ne diyor:
“Beni assanız da bu kızı okula göndermeyeceğim. 15 yaşındaki kızı nereye göndereceksin? Bu yaptığınız ayıptır..”
İlk bakışta Sibel’in amcasını söylediği bu sözler için kınamak, yasaları zorlayıcı bir güç olarak kullanarak onu cezalandırmak mümkün gibi görünüyor.
Ama unutmamak gerekiyor ki, Türkiye’nin yaşadığı bir gerçek bu..
Sibel’in amcası böyle söylüyor. Çünkü yetiştiği ortam, yaşadığı dünya onu böyle konuşmaya teşvik ediyor..
İnsanları hapse atmakla, cezalandırmakla, ellerinden çocuklarını zorla almakla çözümlenemeyecek bir genel sorun..
Öte yandan Sibel’in amcasının söylediği başka sözler de var:
“Ben okula dört çocuk gönderiyorum ama bir kitap, defter alamıyorum. Bu çocukların masraflarını kim karşılayacak? Çocuğumu iki gündür kıyafet alamadığım için okula gönderemedim..”
Bu da Türkiye’nin bir başka gerçeği..
Haydi kızlar okula, ama..
Asla küçümsenmemesi gereken ve “Haydi kızlar okula” türü kampanyalarla çözümlenemeyecek temel bir sorun.
Bunu söylerken yürütülen kampanyayı küçümsediğim sanılmasın.
Bu kampanya her şeyden önce çok ciddi bir sorunumuza dikkatleri yeniden çekti ve sadece bu yönüyle bile başarılı olduğunu söylemek de mümkün.
Ama karşılaştığımız tablonun altından bu tür iyi niyetli girişimlerle kalkamayacağımız da çok açık.
Tüm toplumun da eğitimini içeren çok daha kapsamlı bir reform gerekiyor.
Bir tehlike daha var
Dün Milli Eğitim Bakanı, çocuk başına yapılan eğitim harcamalarıyla ilgili çarpıcı bir kıyaslama yaptı.
ABD’de çocuk başına yıllık eğitim harcaması 6 bin dolar. Bu rakam Avrupa Birliği üyesi ülkelerde 4 bin dolar.. Dünya ortalaması 1240 dolar.. Türkiye’de ise çocuk başına eğitime 390 dolar harcıyoruz..
Küreselleşen dünyada, Türkiye’nin gelecekte nerede yer alacağını bu rakamlara bakarak söylemek falcılık olmaz.
Öte yandan Devlet İstatistik Enstitüsü’nün dün açıklanan Hanehalkı Tüketim Anketi bir başka tehlikeye dikkat çekiyor:
Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesim ile en fakir yüzde 20’lik kesim arasında, eğitim harcamaları farkı 2003 yılında 56.6 kata ulaşmış durumda.
Oysa daha geçen yıl bu fark 24.2 kattı..
Türkiye’de nüfusun en az gelir elde eden yüzde 20’lik kesiminin giderek tükenme noktasına geldiğini, çocuklarını eğitemediklerini, geleceğe umutla bakmaları için hiçbir nedenlerinin olmadığını ortaya koyan bir tablo bu..
İçinizi karartmak istemem ama alarm zilleri çalıyor.. Ne kadar duymak istemeyip, kulaklarımızı tıkasak da çalıyor!