Önceki günkü Milliyet’in bizim “şehir baskısı” dediğimiz nüshasının manşetinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Gökkafes” olarak bilinen binadaki bir toplantıya katılmayışının nedenleri açıklanıyordu.
Belediye Başkanı olduğu dönemde bu binanın inşaatının durdurulması ve yıkılması için de Erdoğan’ın çok çabaladığını biliyoruz..
Bu bina, Türkiye’deki siyaset – rant düzeninin nasıl işlediğini gösteren bir örnek olarak kabul ediliyor.
Binanın eskiden park olan bir yerde yapımına izin verilmesi ve daha sonra siyasi kararlarla katlarının yükseltilmesi, birçok kişinin haklı olarak “isyan” etmesine neden olmuştu.
Esrarkeş yatağıydı
Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde yaşanan bu olaylar, binanın yer aldığı ilçenin sınırlarının değiştirilmesi de dahil olmak üzere toplumun hafızasında iyi bir yer edinmedi.
Binanın inşa edildiği yerde, eskiden küçük ağaçlardan oluşan bir park vardı. Bir de küçük gazino.. Parkın ününün çok iyi olmadığını, “esrarkeş yatağı” diye anıldığını ve birçok kişinin bu nedenle o çevreden geçmeye cesaret edemediğini de hatırlıyorum.
Birçok aydının Başbakan gibi binayı protesto amacıyla o binadaki birçok etkinliğe katılmadığını da biliyoruz.
Fakat bugün geldiğimiz noktada bu tepkilerin artık “aşırı” olduğunu düşünüyorum.
Ve Belediye Başkanı olduğu süre içinde İstanbul’da binlerce kaçak yapının yapılmasına göz yuman Başbakan’ın bu tavrının bir tür “Ala Turka mizah” örneği olduğunu da..
O binayla benzer bir süreç yaşayan, ancak Nurettin Sözen’in Belediye Başkanlığı döneminde “tıraşlanan” Park Otel binasının (şimdi otopark) bugünkü durumunu da görünce, “İyi ki Gökkafes’i de aynı durumda bırakmadılar ve tamamladılar” diye düşünüyorum.
Gökkafes bazılarına “çirkin” gelse de, bana hiç öyle gelmiyor.. Cam ve çeliğin keskin düz hatları olan bir binada bir araya gelmiş olmasını etkileyici bulduğumu da söyleyeyim.
Her yer kaçak bina dolu
İstanbul’un sahip olduğu bütün bina varlığının en az yüzde 80’i mimari utanç binaları değilmiş gibi, bu binanın “çirkin” diye eleştirilmesinin duygusallıktan kaynaklandığına inanıyorum.
Ayrıca yine aynı dönemlerde yine benzer siyasi / idari kararlarla yapılan başka 5 yıldızlı otellere kimse gitmeye gocunmazken, bu binadaki otele ve oradaki toplantılara neden gidilmediğini de anlayamıyorum.
Bu kentteki kaçak binaların, iskân ruhsatlı binalardan en az 5 misli fazla olduğunu biliyoruz.
İskân ruhsatlı binaların birçoğunda da daha sonra kurallara aykırı birçok değişiklikler yapıldığını, “ben hiçbir şey yapmadım” diyecek olanların bile balkonları kapatarak, çatıları yükselterek imar kanunlarını çiğnedikleri de herkesin malumu..
Bu yazdıklarım nedeniyle birçok “aydın”ın bana kızacağını, bazılarının akıl almaz senaryolar üreteceklerini de biliyorum elbette..
Olsun, ben düşündüğümü yazıyorum..
Eğer Gökkafes yıkılırsa…
“Bu düşüncem beğenilmez” diye düşündüklerimi yazmak hakkımdan vazgeçecek de değilim.. (Şimdiden söylemiş olayım: Gökkafes’te dükkânım ya da evim yok, oradaki otelde kalmışlığım ve kalacağım da yok..)
Ben şunu öneriyorum: Eğer Gökkafes günün birinde yasal süreçlerin sonunda yıkılacaksa, ilk kazmayı vuracak olanlar, oturdukları, çalıştıkları, sahip oldukları binaların ya da dükkânların durumları imar yasa ve yönetmeliklerine yüzde yüz uyanlardan seçilsin.. Bakalım o gün orada kaç kişi olacak?Önceki günkü Milliyet’in bizim “şehir baskısı” dediğimiz nüshasının manşetinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Gökkafes” olarak bilinen binadaki bir toplantıya katılmayışının nedenleri açıklanıyordu.
Belediye Başkanı olduğu dönemde bu binanın inşaatının durdurulması ve yıkılması için de Erdoğan’ın çok çabaladığını biliyoruz..
Bu bina, Türkiye’deki siyaset – rant düzeninin nasıl işlediğini gösteren bir örnek olarak kabul ediliyor.
Binanın eskiden park olan bir yerde yapımına izin verilmesi ve daha sonra siyasi kararlarla katlarının yükseltilmesi, birçok kişinin haklı olarak “isyan” etmesine neden olmuştu.
Esrarkeş yatağıydı
Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde yaşanan bu olaylar, binanın yer aldığı ilçenin sınırlarının değiştirilmesi de dahil olmak üzere toplumun hafızasında iyi bir yer edinmedi.
Binanın inşa edildiği yerde, eskiden küçük ağaçlardan oluşan bir park vardı. Bir de küçük gazino.. Parkın ününün çok iyi olmadığını, “esrarkeş yatağı” diye anıldığını ve birçok kişinin bu nedenle o çevreden geçmeye cesaret edemediğini de hatırlıyorum.
Birçok aydının Başbakan gibi binayı protesto amacıyla o binadaki birçok etkinliğe katılmadığını da biliyoruz.
Fakat bugün geldiğimiz noktada bu tepkilerin artık “aşırı” olduğunu düşünüyorum.
Ve Belediye Başkanı olduğu süre içinde İstanbul’da binlerce kaçak yapının yapılmasına göz yuman Başbakan’ın bu tavrının bir tür “Ala Turka mizah” örneği olduğunu da..
O binayla benzer bir süreç yaşayan, ancak Nurettin Sözen’in Belediye Başkanlığı döneminde “tıraşlanan” Park Otel binasının (şimdi otopark) bugünkü durumunu da görünce, “İyi ki Gökkafes’i de aynı durumda bırakmadılar ve tamamladılar” diye düşünüyorum.
Gökkafes bazılarına “çirkin” gelse de, bana hiç öyle gelmiyor.. Cam ve çeliğin keskin düz hatları olan bir binada bir araya gelmiş olmasını etkileyici bulduğumu da söyleyeyim.
Her yer kaçak bina dolu
İstanbul’un sahip olduğu bütün bina varlığının en az yüzde 80’i mimari utanç binaları değilmiş gibi, bu binanın “çirkin” diye eleştirilmesinin duygusallıktan kaynaklandığına inanıyorum.
Ayrıca yine aynı dönemlerde yine benzer siyasi / idari kararlarla yapılan başka 5 yıldızlı otellere kimse gitmeye gocunmazken, bu binadaki otele ve oradaki toplantılara neden gidilmediğini de anlayamıyorum.
Bu kentteki kaçak binaların, iskân ruhsatlı binalardan en az 5 misli fazla olduğunu biliyoruz.
İskân ruhsatlı binaların birçoğunda da daha sonra kurallara aykırı birçok değişiklikler yapıldığını, “ben hiçbir şey yapmadım” diyecek olanların bile balkonları kapatarak, çatıları yükselterek imar kanunlarını çiğnedikleri de herkesin malumu..
Bu yazdıklarım nedeniyle birçok “aydın”ın bana kızacağını, bazılarının akıl almaz senaryolar üreteceklerini de biliyorum elbette..
Olsun, ben düşündüğümü yazıyorum..
Eğer Gökkafes yıkılırsa…
“Bu düşüncem beğenilmez” diye düşündüklerimi yazmak hakkımdan vazgeçecek de değilim.. (Şimdiden söylemiş olayım: Gökkafes’te dükkânım ya da evim yok, oradaki otelde kalmışlığım ve kalacağım da yok..)
Ben şunu öneriyorum: Eğer Gökkafes günün birinde yasal süreçlerin sonunda yıkılacaksa, ilk kazmayı vuracak olanlar, oturdukları, çalıştıkları, sahip oldukları binaların ya da dükkânların durumları imar yasa ve yönetmeliklerine yüzde yüz uyanlardan seçilsin.. Bakalım o gün orada kaç kişi olacak?