İstanbul’daki NATO Zirvesi, dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır, kadının dünyadaki ve ülkemizdeki yeri açısından çok düşündürücü bir tablo içinde gerçekleşti.
Zirvede 48 lider arasında tek bir kadın lider vardı: Letonya Cumhurbaşkanı..
Bu tür zirvelerde hep uygulanan bir gelenek var.. Zirveye katılan tüm liderler bir platformun üzerinde bir araya gelip “aile fotoğrafı” çektiriyorlar. Bu zirvede de böyle bir “aile fotoğrafı” çekildi ve tüm gazetelerde yayımlandı, mutlaka görmüş olmalısınız..
NATO Zirvesi’nde çekilen “aile fotoğrafı” sanki askerde ya da yatılı erkek okulu mezuniyet töreninde çekilmiş gibiydi..
Ya da sadece bu iş için yapılmış çok özel bir bomba sadece kadınları yok etmiş ve erkekler kendilerine kadınsız yeni bir dünya kurmuş gibiydiler..
Sonuç olarak, NATO’nun “aile fotoğrafı”, 2004’te bile bu dünyanın hâlâ bir erkekler dünyası olduğunun görüntülü manifestosu gibiydi.
Zirve için bir araya gelen erkekler dünyaya çekidüzen verirken, dünyanın geleceği ile ilgili önemli konuları konuşurlarken, “Zirvenin kadınları” da kendi aralarında çarşıda, teknede, çay partilerinde gezip eğleniyorlardı. Ülkemizde bulunmalarının tek nedeni “eş durumu”ydu..
Emine Hanım’ın ödediği bedel
“Başarılı erkeğin arkasındaki kadın” kontejanından faydalanarak onlar da dünya nimetlerinden paylarına düşeni alıyorlardı. Havadan sudan konuşuyor, birbirlerine eşlerine destek olmayı tavsiye ediyorlardı.
Bizim cephede ise, en önemli davete, Emine Erdoğan “kişisel tercih kullanan bir kadın” olması nedeniyle katılamadı.
Oysa eğer başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan değil de bizzat Emine Hanım olsaydı bu durumda hiçbir sorun çıkmayacaktı. Tayyip Bey, Başbakan eşi olarak elini kolunu sallayarak davete katılabilecekti. Hem de kafasının içinde, aynen şu an Emine Hanım’ın taşıdığı kişisel tercihleri taşıyarak.. Kimse bu durumu sorgulamayacak, Emine Hanım’a giden davetiye “eşsiz” olmayacaktı..
Emine Hanım’ın seçmek zorunda bırakıldığı ikilem şuydu: Ya kendin olmaktan vazgeç ve davete katıl, ya da kendin olmakta ısrar et ve bunun bedelini her şeyin dışında kalarak öde!
Bir kadına dayatılan ne dramatik bir seçim!..
Günahım kadar sevmem ama…
Zirvedeki kadınsız dünyaya, bir kadın dokunuşu taşımak için en çok çırpınan kişi ise – birçok kişiye garip gelecek belki ama – hiçbirimizin beğenmediği George W. Bush’tu..
Bush, Anıtkabir’deki çelenk bırakma töreni ve saygı duruşunda bile bu konuda bilinen geleneklere uymadı, eşiyle birlikte hareket etti..
Bush çifti Anıtkabir’deki tören boyunca yan yanaydı..
Bununla da yetinmedi, Anıtkabir defterini Laura’ya da imzalattı..
Sağlığında kadınlarla erkeklerin toplumsal yaşam içinde eşit olarak ve yan yana bulunmaları için önemli devrimler gerçekleştiren büyük bir lidere gösterilen saygının bir ürünü olarak da değerlendiriyorum bu tavrı..
Galatasaray Üniversitesi’nin bahçesinde yaptığı “tarihi” konuşmasına da “Laura ve Ben” diye başladı ve Türkiye’de gördüğü konukseverlik için ikisi adına teşekkür etti.
Böylece Laura Bush da, bir kimlik ve kişilik olarak tarihe bir dipnot düşüldü.
Aslında George Bush’u günahım kadar sevmem.. Masamın hemen arkasındaki panoda Amerika’daki Bush aleyhtarlarınca hazırlanmış bir “otomobil çıkartması” bile var.. Üzerinde “More Trees, Less Bush” yazılı.. İngilizce bir kelime oyunu.. “Daha çok ağaç, daha az çalı” anlamına da geliyor..
Ama Türkçede de güzel bir söz var ve bu özel durum çerçevesinde bunu da söylemek zorundayım: Yiğidi öldür, hakkını yeme!
