Dün TBMM Adalet Komisyonu, “6. Uyum Paketi” adı verilen yasaları kabul etti. Genel Kurul’da da bir sorun yaşanmayacağı, paketin yasalaşarak yürürlüğe gireceği tahmin ediliyor.
Öte yandan, “7. Uyum Paketi”nin hazırlıkları da sürdürülüyor. Bu pakette de ilk kez Milliyet’in duyurduğu MGK’nın “sivilleştirilmesi”ne yönelik hükümlerin olacağını biliyoruz.
Bunlar küçümsenecek işler değildir. Avrupa Birliği’ne üyelik hedefindeki Türkiye’nin ciddiyetini gösteren, hükümetlerin kararlılığını ifade eden adımlardır ve karşılığını da büyük olasılıkla alacağız. Hükümet ve TBMM, Kopenhag Kriterleri’ne uyum için ciddiyetle çalışırken bir de neler yaşadığımıza bakalım.
Yakılacak; yakın!
Mahkemeler, geçenlerde TCK’nın değişik hükümlerine dayanarak üç ayrı kitabın imhasına karar verdi. Kitapların yayıncıları da ağır para cezalarına çarptırıldılar.
Kitaplardan biri Marquis de Sade’ın “Yatak Odasında Felsefe” isimli kitabı.. Üniversitelerde bile okutulan bir “klasik”.. İki tanesi de Erje Ayden’in romanı..
Kitaplar ile ilgili olarak yapılan yargılamada “bilirkişi olarak” görüşüne başvurulan kurumun adı Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu..
Bu kurulun 11 üyesinin 11’i de devletin çeşitli kurumlarını temsil eden kişiler.
Başbakan demokratikleşme için önemli adımlar atarken, kendisine bağlı kurumun değişik bakanlıkları temsil eden üyeleri bu çağda kitap yakmakla sonuçlanacak bir kararın “bilirkişiliğini” yapabiliyor.
Zamanı aşıran yaşadı
Bir başka ilginç olay daha: Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, işkence gördüğü için kollarında kalıcı sakatlık oluşan bir mahkûmu affetti.
Sanığın mahkûmiyetine neden olan ifadesi işkence altında alınmıştı. Sanığa işkence yapmakla suçlanan polisler yargılandıkları mahkemeye ifade vermediler. İfade için sanık polislerin mahkemeye getirilmelerini bir yana bırakın, teşhis için fotoğraflarının mahkemeye getirilmesi bile başarılamadı. Ve sonunda sanık polisler, “zamanaşımı” nedeniyle beraat ederken, işkence altında ifadesi alınan sanık mahkûm oldu.
Bu tek örnek değil. Türkiye mahkemelerinde süren böyle bir sürü dava var ve “zamanaşımı” artık işkence iddialarından kurtulmak için kullanılan sistematik bir savunma yöntemi haline getirildi.
Hükümetler, işkenceye karşı savaş açarken, aynı hükümetlerin İçişleri Bakanlığı, kendi personelini mahkemeye göndermeyi dahi başaramıyor!
Sineklik bile suçlandı
Bir başka örnek daha: Haber ilk kez dünkü Milliyet’in şehir baskılarına yetişebilmişti.
Hakkâri’de Mahir Günşiray’ın sergileyeceği bir tiyatro oyununda dekor olarak kullanılan sineklik, ihbar üzerine “göz altına alındı.” Sinekliğin bordo, sarı, turuncu, yeşil ve kırmızı renklerden oluşması tiyatronun basılmasına, “sanık” tiyatrocuların savcılığa sevk edilmelerine yetti.
Bir yanda birbiri ardı sıra TBMM’ye gelen “uyum paketleri”, diğer yanda işkence altında alınmış ifadeyle mahkûmiyet veren, işkence sanıklarını yargılamayı başaramayan, sineklikten nem kapan, kitapların yakılarak imhasına karar verebilen bir yargılama düzeni.
Hükümet, “uygulama”daki bu çağdışı görüntüyü değiştiremediği sürece, istediği kadar paket hazırlayıp yasalaştırsın.
Öyle görünüyor ki, AB’ye giriş için ve demokratikleşme için asıl engel kafalarımızda.
Bu kafayı değiştirmeden ne kadar yasa çıkarırsak çıkaralım, demokratik ve insan haklarına saygılı bir ülke olmayı başaramayacağız…
