Talihsiz bir coğrafyada yaşadığımıza hiç kuşku yok.. Binlerce yıldır çözülmemiş sorunları, bitmek bilmeyen kavgaları ve savaşlarıyla talihsiz bir coğrafya…
Dünyanın birçok yerinde insanlar taş devrinde yaşarken bizim buralarda büyük medeniyetler kurmuşlardı oysa…
Tarih burada başlamıştı; yazının icadıyla… Para ilk kez bir değişim aracı olarak burada kullanılmıştı. Düzenli büyük kentler ilk kez burada kurulmuştu. İskenderiye’deki kütüphane, Bergama’daki tapınak, Rodos’taki fener… İnsan aklının yaratabileceği “harika”ların çoğunluğunu buralarda yaşayanlar yapmıştı…
Matematik, felsefe, astronomi, tıp… Modern bilimin temelleri burada atılmıştı…
Bir de bugüne bakın…
Her şeye muktedir olan Tanrı bile peygamberlerini bu coğrafyadan seçmeye özen göstermişti sanki… Musa, İsa, Muhammed… Tanrı isteseydi başka yerlerden de peygamber seçemez miydi kendisine?
Bir de 2003 yılının 1 Ocak gününe bakın…
Fitili ateşlenmiş bir bombanın üzerinde oturuyoruz.
Sınırımızın hemen kenarında bir savaş çıkmak üzere… Bu yangının önüne kimleri katıp savuracağını sadece bekliyoruz… Hiçbir şey yapamadan, öylece seyrediyoruz…
Tüm olanaklar heba oldu
Irak bugün bir sınır komşumuz. Dün de öyleydi, yarın da öyle olacak… Sınırları içinde hepimizin yakın akrabaları yaşıyor: Araplar, Kürtler, Türkmenler…
Bir diktatörün bitmek bilmez hırsı sadece orada yaşayan akrabalarımızı değil, bizleri de felakete sürüklüyor.
Oysa her şey o kadar farklı olabilirdi ki…
1984 yılında Irak’ın petrol geliri tam 26,5 milyar dolardı.
Saddam çıldırıp İran’la savaşmaya tutuşmadan önce Irak’ın kişi başına milli geliri 1674 dolardı.
İran savaşından önce Irak’ın günlük petrol ihracatı 3,5 milyon varildi. Bugünün fiyatlarıyla günde 100 milyon dolardan büyük bir rakam… Yılda 38 milyar dolara ulaşan inanılmaz bir gelir…
O dönemde Irak’ın kalkınması için yaratılan toplam fon, yabancı sermaye yatırımları ile birlikte 80 milyar doları buluyordu.
24 milyon nüfuslu bir ülke için 80 milyar dolar…
Paralar silaha…
Bizim 70 milyonluk ülkemizde hayalini bile kurmaya cesaret edemediğimiz bir yatırım ve iş yapma olanağı…
Saddam bu parayı önce İran Savaşı’nda, sonra Kuveyt’in işgali ve Körfez Savaşı’nda ve bütün iktidarı boyunca da ülkesinde bir baskı rejimi kurmak için kullandı.
İran Savaşı sırasında 44 tümen asker besledi… 1 milyona yakın insan, üretimin dışında kaldı. Sadece anlamsız bir savaş için, Saddam’ın hırsları uğruna…
1972 yılındaki istatistiklere göre Irak’ta kamu kesiminde çalışan 600 bin kişilik nüfusun tam yüzde 23’ü İçişleri Bakanlığı’nda, yüzde 33’ü Silahlı Kuvvetler’de çalışıyordu. Saddam’ın korku ve baskı rejiminin sürmesi, diktatörün yatağında rahat uyuması için…
Saddam olmasaydı…
Bir de bugünkü Irak’a bakın. Çocuklar süt bulamıyor. İlaç bulamadıkları için ölüyorlar. Rejim muhalifi kimse kalmadı, çünkü çoğu mezarda ya da yurtdışında… Geri kalanların bir bölümünü de “akıllı bombalar” yok edecek…
Bu olanak demokratik bir rejim içinde, normal zekâda bir yöneticinin elinde olsaydı bugün sınırımızın hemen öteki tarafında büyük bir “İsviçre” olacaktı. İsviçre kadar zengin, demokratik, halkı eğitilmiş ve refah içinde yaşayan, komşularıyla savaşmak yerine ticaret yapan ve adı Irak olan bir ülke…
Irak, sahip olduğu olanakları demokratik bir rejim içinde kalkınması için kullanabilseydi bugün Filistin sorununun çözümü için de belirleyici konumda güçlü bir ülke olabilecekti.
Saddam’ın oradan uzaklaştırılmasını sadece Bush’un ve ABD’nin bir kaprisi olarak görmek isteyenlere yeniden düşünmeleri için bu tabloyu veriyorum.
Saddam’ın gidişi bütün bölgenin refahı için atılmış bir ilk adım olacak.