Devlet büyüklerinin, siyasi yöneticilerin “meslek yaşamları”nda yaptıkları konuşmaları, verdikleri demeçleri, söyleşileri toplayan kitaplar yapma âdetini hangi ülkeden aldığımızı bilmiyorum.
Ama mutlaka bir yerlerden almış olmalıyız, çünkü yazı – çizi işiyle başı pek hoş olmayan bir ulus olduğumuzu kabul etmek gerek.
Gençlik yıllarımda Lenin’in “Bütün Eserleri”ni ilk kez bir kütüphane rafında yan yana dizilmiş görünce dudağım uçuklamıştı..
Kaç cilt olduğunu şimdi hatırlayamıyorum, ama koca bir kütüphanede iki raf bunlarla doluydu..
Sonra içlerinden bazılarını karıştırınca “eserler”in hepsinin oturulup “kitap olsun” diye yazılmış şeyler olmadığını fark ettim.
Değişik yerlerde, değişik vesilelerle yapılmış konuşmalar da “eserlerin” içindeydi.
Ne kadar sıkıcı olur
O zaman şöyle düşünmüştüm: Bunlar bir yerlerde yapılan konuşmalar da olsa, sonuç olarak düşünsel bir çabanın ürünüydüler. Üzerinde düşünülmüş, konuşma şeklinde yazıya dökülmüş metinlerdi söz konusu olan “yazı”lar..
Dün sabah gazeteleri okurken ileride yayımlanacak bir “Recep Tayyip Erdoğan’ın Söylev ve Demeçleri” kitabının ne kadar sıkıcı olacağını fark ettim.
Birbirine benzer konuşmalar, aynı nakaratın bıkıp usanmadan defalarca tekrarı ve çoğu incir çekirdeğini bile doldurmayacak “düşünceler”..
İçlerinde en çok tekrarlanan konu ise sanırım “medya abartıyor” meselesi..
Başbakan’ın son demecinde üzerinde durduğu konu, kent güvenliği ile ilgili haberlerin basın tarafından abartılması konusu.
Kapkaç ve hırsızlık olaylarındaki artış ile ilgili haberler, Başbakan tarafından “abartılı” bulunuyor.
Başbakan, “Bu haberleri abartılı şekilde izleyen halkım rahatsız oluyor. Bunun bir psikolojik neticesi var, unutmayalım” diyor..
Ancak istatistiklere bakınca medyanın bir şeyi abartmadığı, durumun fotoğrafını yansıttığı da ortaya çıkıyor.
Asayişi bozucu olaylarda 2004 yılında, bir önceki yıla göre yüzde on oranında bir artış var. Özellikle büyük kentlerde kapkaç ve hırsızlık sorunu giderek büyüyor.
Önüne geçilemiyor
İstanbul gibi büyük bir kentte yaşayan herkesin anlatabileceği bir kapkaç ya da hırsızlık öyküsü var. Kendi başına gelmediyse bile, komşusunun, bir yakınının, bir arkadaşının başından geçmiş öyküler bunlar.
İstanbul Emniyeti’nin bu olayları önlemek için ne kadar ciddiyetle çalıştığını biliyorum. Kentin birçok bölgesinin kameralarla takibi, kalabalık yerlerde resmi ve sivil polislerin devriye gezmesi gibi birçok önlem alınıyor ancak olayların tümüyle önüne geçmek bir türlü mümkün olmuyor.
Hükümetin görevi
Bu tabloyu değiştirme görevi ise herkesten önce sanırım hükümete düşüyor olmalı.
Bu nedenle de medyanın eleştirilerinden rahatsız olmak yerine, medyanın karşısına bu olayları önleyebilmek için hangi ciddi tedbirlerin alınmakta olduğunu söyleyerek çıkmak daha doğru bir tavır olur.
Başbakan her kötü giden şeyden medyayı suçlama alışkanlığını terk edip biraz da buna kafa yormayı denese, eminim ki hepimiz için daha hayırlı olacak..