Onun annesi misiniz, sevgilisi mi?
Geçenlerde gazetelerden birinin arka sayfasında şöyle bir haber okudum: Japon kadınların koca feryadı!
Habere eşlik eden fotoğraf “Japon kadınları”nın neden mutsuz olduklarının ipucunu veriyordu.
Beyaz iç çamaşırlarıyla sereserpe uzanmış, çekik gözlü bir kadın fotoğrafı..
Haberde iddia edildiğine göre Japon erkekleri, evlendikten ve çocukları olduktan sonra eşlerini “anneleri” zannediyorlarmış.
Japon kadınları bu yüzden kendilerini çok mutsuz hissediyor ve mutluluğu “kiralık” erkeklerde arıyorlarmış..
Genel bir sorun
Haberin kaynağı belirtilmediği için ne kadar ciddiye alınması gerektiği konusunda bir fikrim yok.
Ama eminim ki o haberin gazetenin arka sayfasına konulmuş olması, haber vermek amacından çok, güzel bir kadının egzotik – cinsel çağrışımlar yapan bir fotoğrafını yayımlayabilmekti..
Bu nedenle haberdeki “ayrıntı”yı ciddiye almıyorum.. Yani Japon kadınlarının kiralık erkek peşinde koşan, ilgisizlikten çıldırmış kadınlar olduklarına ilişkin ayrıntı..
Ancak “ayrıntıyı” ciddiye almamakla birlikte, haberdeki ana temanın genel bir sorun olduğunu düşünüyorum. Sadece Japonya gibi geleneksel değerlerini hâlâ koruyabilen bir ülkede değil, dünyanın başka köşelerinde de benzer bir sorun var sanırım.
Her kadında aranan!
Geçenlerde aldığım bir okuyucu mektubunda da bir kadın okuyucum şöyle soruyordu: Doğurmadığım bir çocuğun annesi olmak zorunda mıyım?
Erkekler için annelerinin ne kadar önemli figürler olduğunu söylememe bilmiyorum gerek var mı?
Bizi, karşılığında hiçbir şey beklemeden seven bir kadın!
Dünyanın en aşağılık katili de olsanız, sevgisinden emin olabileceğiniz tek insan!
Her türlü kusurumuzu en iyi özelliğimiz gibi görüp arkamızda olabilecek tek kadın!
Ve erkekler, bunun doğal bir sonucu olarak karşılaştıkları her kadında aynı şeyi arıyorlar.
Sen çocuğu boş ver de..
Ama yaşamlarının bir bölümünü paylaştıkları kadın da doğal olarak “anneleri” gibi davranamıyor onlara..
Gerçi son yıllarda magazin dergilerinin moda haline getirdiği bir deyiş de var: İçindeki çocuğu ortaya çıkar! Ya da “Ben senin içindeki çocuğu sevdim” gibi..
Sadece alıkların inanabileceği bir söylem!
Normal olarak böyle bir şey duyan bir erkeğin şöyle düşünmesi gerek: Sen çocuğu filan boş ver, beni nasıl buluyorsun?
Ancak bunu abartıp sevdikleri kadının çocuğu gibi davranmaya çalışanların varlığı da bir gerçek..
Temel yanlış burada
Ama yine de asıl sorun kadınlarda gibi geliyor bana..
Kendi doğurmadığı bir çocuğun annesi gibi davranmak, hayatı kendisinin gördüğü gibi görmesini sağlamaya çalışmak.. Birçok kadının hayatındaki temel yanlış bu bence..
Ve çok şakası yapılan gelin – kaynana çekişmesinin temelinde de bu yatıyor: Aynı erkeğin iki annesi olabilir mi?
Böyle davranan kadınların unuttuğu temel bir gerçek var: Hiçbir kadın, bir erkeğin annesinin yerini tutamaz, ne yaparsa yapsın!
Öte yandan annelerin de bir erkeğin yaşamındaki tüm boşlukları dolduramayacakları bir gerçek.
Sanıyorum temel mesele, erkekler ile kadınların gerçek “sevgili” olabilmelerinde..
Birlikte olduğu kadına annesi değil, sevgilisi olduğunu hissettirme görevi de kaçınılmaz olarak erkeklere düşüyor tabii…
Ve emin olun ki bu o kadar da zor bir şey değil!