'Özetle', kitap okumayan bir Başbakanımız var!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın CNN Türk’te yayımlanan röportajı ile ilgili haberi Hürriyet’te okurken, Woody Allen’ın yıllar önce yaptığı bir espriyi hatırladım.
Amerikan sinemasının belki de en zeki yönetmeni şöyle diyordu: “Hızlı okuma kurslarını ciddiyetle takip ettim. Savaş ve Barış’ı iki saatte okudum. Olay Rusya’da geçiyor!”
Cüneyt Özdemir ile Başbakan’ın sohbetinin Woody Allen’ı hatırlamama neden olan bölümünü aktarayım önce:
Soru: Kitap okuyor musunuz? Kitap okumaya vakit buluyor musunuz?
Yanıt: Kitap okumaya vakit bulamıyorum. Bana sağ olsun arkadaşlarım kitap özeti getiriyor.
Soru: Orhan Pamuk okuyor musunuz?
Yanıt: Ben, öyle bir ayırt etme diye bir şeyim yok da, bir defa önyargım yok. Şu anda önceliğimi daha çok, özellikle bu noktada ilgilendirmede, yani belgesel yönü olarak. Bundan sonra özellikle yakın siyasi tarihe yönelik olarak, beni etkileyecek bu noktada…
Soru: Orhan Pamuk çok tartışılıyor. Onu takip etmişsinizdir, herhalde…
Yanıt: Ama onun notlarını, biliyorsun, medya veriyor zaten. Özetler veriyor.
Soru: Onu da takip ediyorsunuz yani?
Yanıt: Tabii..
Yanıtları okurken fark ettiğiniz, söylenenin tam olarak anlaşılmasına olanak da vermeyen hatalı cümleleri özellikle düzeltmedim ki, “sohbetin tadı” tam olarak anlaşılabilsin..
Cümleler düzgün olacaktı
Her şeyden önce şunu söylemeliyim ki Başbakan eğer vaktinin bir bölümünü iyi yazılmış romanlara ayırmaya fırsat bulabilse, büyük olasılıkla kurduğu cümleler de daha düzgün olacaktı.
Kendisinin imam hatip okulundaki hitabet derslerinden çok şeyler öğrenmiş olduğunu, meydanlarda, parti grubunda yaptığı konuşmalardan biliyoruz.
Ama önceden hazırlıklı olmadığı durumlarda da düzgün cümlelerle düşüncelerini ifade edebilme becerisini geliştirebilmesi için bence yine de özetleri bir yana bırakıp roman okumalı..
Bizde kitap okuma alışkanlığı gelişmemiş birçok kişinin en sık ileri sürdüğü gerekçe Başbakan’ın gerekçesiyle aynıdır hep: Vaktim yok!
Ben bunun vakitsizlikten değil, alışkanlıktan ya da “niyet etmemekten” kaynaklandığını düşünürüm çoğu kez..
En az Başbakan kadar meşgul birçok işadamının, kamu yöneticisinin, yabancı siyaset adamının kitap okumaya fırsat bulabildiklerini de biliyorum.
Mesela eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in masasının üzeri hep kitaplarla dolu olurdu ve kendisiyle sohbet ederken gözünüz kitaplara takılırsa onlar hakkında birkaç söz söyleyerek orada süs olarak durmadıklarını da “ihsas” etmeye gayret ederdi.
Dediğim gibi bu en başında bir “niyet” meselesidir ve niyetiniz kitap okumaksa, ne kadar meşgul olursanız olun buna fırsat yaratabilirsiniz.
En iyi edebi tür
Üstelik roman dediğimiz tür bize yaşamın değişik boyutlarının varlığını, yeni fikirleri, insan ruhunun inceliklerini ve defolarını öğretecek en iyi edebi türdür.
İyi bir roman okuyucusu, iyi bir sosyolog ya da psikolog kadar toplum hakkında fikir sahibi olabilir, yaşam üzerine kendine ait düşünceler geliştirebilir.
Bu çok önemlidir, çünkü insanla öteki canlıları birbirinden ayıran en önemli şey de budur: Yaşamımız üzerine düşünmek, yaşamımız ile ilgili açık seçik fikirlere sahip olmak!
Ne iyi bir rol modeli
Öte yandan, ne kadar iyi yapılmış olursa olsun bir romanın ya da “kurgusal olmayan” bir inceleme, araştırma kitabının özeti, bize aynı tadı vermediği gibi aynı düşünceleri de aktaramaz.
Özetleri okumak, az ve değerli olan vaktinizi hangi kitabın tümünü okuyarak harcayabileceğinize karar vermenizi sağlar. Hepsi bundan ibarettir..
Başbakan, röportajında müzik dinlemek istediği zaman Kral FM’i açtığını, bazen de Muazzez Ersoy ve Bülent Ersoy gibi “klasikleri” dinlediğini söylüyor.. “Klasikleri” sözcüğünü özellikle tırnak içine aldım, bu Başbakan’ın ifadesi çünkü..
Radyoda “fantezi müzik” dinleyen, “klasikleri” Ersoy’lardan ibaret gören, roman ve kitap okumayan bir Başbakanımız var. Yeni yetişen nesiller için ne iyi bir “rol modeli”!..
Onu yere göğe sığdıramayanlar, bu “insanlık için küçük ama bir insan için çok büyük” bilgiyi de bir kenara not etmeliler diye düşünüyorum.