Tanrı'ya çok şükür ki; anneler var..
”Röntgenci” değilim elbette ama kalabalık yerlerdeki insan davranışlarını izlemekten de zevk aldığımı itiraf etmeliyim.
Gittiğim bir lokantada otururken, kalabalık sokaklarda ve çarşıda dolaşırken gözüm hep insanlara kayar. Çoğu zaman bu yüzden dikkatim dağılır, ya oturduğum yerde bir şeylerimi unuturum ya da bana anlatılanları duymadığım için konuşmalar yarıda kalır..
Bu nedenle benimle birlikte dolaşanların çok eleştirisine maruz kalırım. Konuşmuyorum, etrafla ilgileniyorum, sorulara yanıt vermiyorum diye..
Haklı olduklarını bildiğim için de pek sesimi çıkarmam bu eleştiriler karşısında. “Mesleki deformasyon, ne yapayım” der, geçerim..
11 Eylül’den sonra bütün dünyayı etkisi altına alan terör paranoyası özellikle Amerika’da zirvesine çıktı.
Gazetelerde okumuşsunuzdur, şimdi bu ülkeye girerken parmak izinizi alıp fotoğrafınızı da çekiyorlar.
Görevli memur pasaportunuza baktıktan sonra önündeki “tezgâhta” duran bir yere parmak basmanızı istiyor. İki elinizin işaret parmaklarını elektronik bir algılayıcının bulunduğu küçük bir aletin üzerine bir – iki saniyeliğine koyuyorsunuz.
Sonra memur bir el işaretiyle kontuarın üstündeki küçük bir kamerayı gösteriyor. Oraya da birkaç saniye bakıyorsunuz ve fotoğrafınız çekilip kaydediliyor.
Bıraksalar makyaj yapacak
Eğer pasaport kontrolündeki şahıs bir erkekse bu işlem göz açıp kapayana kadar bitiyor. Boş gözlerle o yuvarlak kameraya bakıyorsunuz, tamam…
Eğer pasaport kontrolünden geçen şahıs kadınsa bu kadar basit olmuyor tabii..
Uzunca bir kuyrukta beklediğim için değişik milletlerden, değişik renklerden, değişik yaşlardan birçok kadının bu işlem sırasındaki davranışlarını izleme olanağım oldu.
Memur kamerayı işaret edince kadınların ilk tepkisi ellerini saçlarına götürmek oluyor. Önce saçlar düzeltiliyor. Sonra üst – başa çekidüzen veriliyor. Ve o sıkıntılı ortamda bile yüzlerde sahte bir tebessüm oluşturuluyor, ancak ondan sonra fotoğraf çekilebiliyor.
İnanmayacaksınız eminim ama bir Uzakdoğulu kadının elini makyaj çantasına attığına ancak görevlinin sert uyarısıyla bundan vazgeçtiğine bile tanık oldum..
Bilinmeyen bir yerdeki, içinde belki de milyonlarca fotoğraf birikecek bilinmeyen bir arşive dijital olarak kaydedilecek ve dünya durdukça hiç kimsenin görme olasılığı olmayan bir fotoğraf için gösterilen bu çabayı bir erkeğin anlaması elbette zor.
Kadınsız dünya çekilmez
Sonuç olarak bu fotoğraf bir tek şartla başkaları tarafından da görülebilir: Eğer bir terörist eyleme karışacaksanız! Ama unutmamak gerekir ki bir teröristseniz, en güzel halinizi takınıp kameraya poz vermenizde de bir mantık yok. Niyeti bu olan insan aslında tanınmamak ister ve bu yüzden de olduğundan daha kötü görünmeye, dikkat çekmemeye çalışır..
O kuyrukta beklerken kadınların olmadığı bir dünyada yaşıyor olsaydık yaşamın bizler için ne kadar korkunç ve sıkıcı geçeceğini düşündüm.
Eminim bugün sahip olduğumuz hiçbir şeye de sahip olmayacaktık o zaman.
Gezdirecek bir sevgilimiz olmadıktan sonra ne otomobil icat etmemize gerek kalacaktı, ne de dikkatini çekmek istediğimiz bir kadın olmadığı için güzel kumaşlar üretip elbiseler diktirecektik..
Eğer kadınlar olmasaydı bir annemiz de olmayacaktı.. “Eşeysiz üreme” yöntemiyle bölünerek çoğalacaktık.. Canımız yandığında ismini anacağımız, bizim için dertlenen, bizi sadece biz olduğumuz için düşünen bir annemiz olmayacaktı..
Tanrı’ya çok şükür ki bizleri bundan mahrum etmedi.. “Anneler Günü”, bütün erkeklere ve kadınlara kutlu olsun!