The Apprentice (Çırak), ABD’nin emlak kralı Donald Trump’ın “başrolde” yer aldığı bir “reality show”..
Hepsi iyi okullardan mezun 18 “çırak”, Trump’ın kendilerine verdiği işleri yapmaya çalışıyorlar.
İşler hiç de kolay sayılmaz: Tanınmayan bir ressamı bir galeriye kabul ettirmek, çok eski bir apartman dairesini iyi bir paraya kiraya vermek, küçük bütçelerle ticaret yapmak gibi..
Her hafta “çırak”lardan biri kovuluyor.. Programın sonunda Trump’ın söylediği “Kovuldun!” sözü, ABD’de bir yıldır dillere dolanmış durumda. Üzerinde Trump’ın bir fotoğrafıyla birlikte “Kovuldun” sözü yazılı tişörtler, kahve fincanları kapış kapış satılıyor.
Birçok aydın programın bu yapısıyla “insan onurunu çiğneyen” bir yönü olduğunu söylüyor ama bu durum programın ABD’de reyting rekorları kırmasına da engel olmuyor.
Program perşembe günleri CNN Türk’te de yayımlanmaya başlandı.
Henüz izlenme oranlarıyla ilgili bir bilgiye sahip değiliz.. Bakalım Türkiye’nin “Küçük Amerika” olduğunu düşünenler ne kadar haklı çıkacaklar?
‘Tiksinme’ fabrikası
Geçenlerde bulunduğum Amerika’da televizyonlarda izlediğim iki yeni “reality show”, işin nerelere kadar vardırılabileceğini görmem açısından ilginçti.
Programlardan bir tanesi “Korku Fabrikası” adını taşıyor.
Aslında “korku” burada yetersiz bir sözcük, “tiksinme fabrikası” demek belki de daha doğru olurdu..
Programı bir defada kesintisiz izleyebilmek neredeyse mümkün değil. Öyle iğrenç sahneler var ki ya gözünüzü kapatmak zorundasınız ya da kanalı değiştirmek. Ama sonunda “merak” bir kez daha “kediyi öldürüyor” ve kanala dönüp neler olup bittiğine bakmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi..
Yazarak anlatmak kolay değil, görmek lazım. Şöyle sahneler var: İçi solucanlarla tıklım tıklım dolu bir akvaryumun içine kafanızı sokup ağzınızla yakaladığınız bir yumurtayı yemek, hamamböcekleri kaynayan bir havuzda çıplak ayakla yürümek, zararsız da olsa yılanlarla dolu bir kavanoza elinizi sokup içinden bir şey çıkarmak gibi bölümleri var..
Midesi bunu kaldıramayan eleniyor, başaranlar ileriki turlarda daha zor deneylerden geçmek üzere programa devam ediyorlar..
Bakalım bize gelecekler mi?
Bir başka program “Wife Swap” (Eş değiş tokuşu) adını taşıyor.
Cinsel bir çağrışımı olmasına rağmen cinsellikle ilgisi olmayan bir program.
Birbirine taban tabana zıt ailelerin “anneleri” 15 günlüğüne evlerini ve hayatlarını değiştiriyorlar.
Park Avenue’de çocuklarını dadılarla büyüten bir anne, “redneck” denilen fakir ve cahil bir ailenin annesiyle yer değiştiriyor örneğin..
Hayatı boyunca hiçbir şey için çaba harcamamış bir kadının, odun kesmek, yemek pişirmek, sökükleri dikmek, ahır temizlemek gibi işleri yeni evinde yapması bekleniyor.
Öteki tarafta da normal yaşamında böyle zor bir hayattan gelen obez bir kadının, Park Avenue’de büyük bir dublekste dadılar ve aşçılar, uşaklar arasında şımarık çocuklara bakması gerekiyor.
İlk günlerde her şey olağan görünüyor. Günler geçtikçe iki ayrı toplumsal kökenden gelen insanlar arasında korkunç bir çatışma başlıyor.
Orta Amerika’dan gelen kadın “Çocuklar sevgisiz büyüyor” diye dadıları işten kovarken, New York’lu kadın ateş yakamadığı için herkesi aç bırakabiliyor.
İnsanlar birbirine bağırıyor, hakaret ediyor ve herkes sonunda kendi gerçek yaşamına dönüp “mutlu” oluyor!
İnsanın yaşadığı hayata şükretmesini öğütleyen, yaşamdan taleplerini kendi dar dünyalarıyla sınırlamayı öğreten bir program bu..
“Biri Bizi Gözetliyor”, “Popstar” türü programların Amerika’dan sonra Türkiye’de de büyük bir ilgiyle izlendiğini biliyoruz.
Amerikan televizyonundaki bu son “yenilikler”, bakalım Türk televizyonlarına ne zaman gelecek?