Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, dün Ankara’da açılan dökümcüler sergisini gezerken “Türk toplumunun önem vereceği esas sanatçılar sizlersiniz. Çünkü Televole sanatçısıyla bu ülke kalkınmaz. Onlarla eğlenilir” dedi.
Haber kameramanlarına da Televoleleri değil, sergiyi çekmelerini tavsiye etti..
Sanayi Bakanı’nın ilginç bir vizyonu var belli ki..
Türkiye’nin kalkınmasını, sanayi devrimi öncesindeki üretim ilişkilerinde arayan bir anlayış..
Akla takılan sorular
Hükümet üyelerini izlemekle görevli bir muhabir olsaydım, hemen şu soruyu sormak isterdim:
“Sayın Bakan, Türkiye’nin kalkınmasını Televole sanatçılarının eylem ve işlemlerine bağlayanlar mı var ki bu sözü söylemek zorunda hissettiniz kendinizi?”
Ya da böyle bir siyasi hareket gelişti de bizim haberimiz mi olmadı?
Türkiye’nin kalkınması için Televolelerin ve bu programlarda boy gösteren hanım ve beylerin sayısını artırmalıyız diyen bir görüş?
Karışmış olabilir mi?
Öte yandan şunu da sormak isterdim: “Sayın Bakan, siz zanaatçıyla, sanatçıyı karıştırıyor olmayasınız?”
Zanaat, Türkçeye Arapçadan girmiş bir kelime.. “Marangozluk, demircilik, kuyumculuk gibi meslek olarak yapılan ve pek çok dalları bulunan, deneyim ve ustalık gerektiren iş” karşılığında kullandığımız bir kelime..
Zanaatçı da “belli bir zanaatı meslek olarak yapan, geçimini onunla sağlayan kimse” anlamına geliyor. Buna Farsça – Arapça karışımı “zanaatkâr” da diyoruz, artık hangisini söyleyeceğimiz tercihimize kalmış bir şey..
Sanat dediğin…
Sanat ve sanatçı ise bundan tamamen farklı iki durumu tarif ediyor.
Sanat da Arapçadan Türkçeye girmiş..
“Bir duygunun, bir tasarımın, bir güzelliğin dışa vurumunda ve anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü” anlamına kullanıyoruz. Resim, heykel, müzik, tiyatro, sinema, mimarlık gibi…
Sanatçı ise güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, yapıtlar veren kimse ve tiyatro, sinema, müzik gibi alanlarda sanat yapıtlarını oynayan, seslendiren, yorumlayan, uygulayan kimse anlamında… O da Arapçadan.. Bu kelimenin de Farsça – Arapça kırması mevcut: Sanatkâr!
Salla gitsin!
Ali Coşkun’un bu ayrımları bilmediğini elbette iddia etmiyorum.
Bu ikisi arasındaki farkı bilebilecek eğitim düzeyinde..
Ama yine de bu cümleyi kolayca, hiç çekinmeden kurabiliyor..
Çünkü bizde politikacı nutuk atıyorsa bu gerçekten de “atmayı” gerektiriyor.. Böyle bir anlayış var ve çok yaygın..
Onun için sanki Televolelerle ülkenin kalkınacağını söyleyenler de varmış gibi bir ifade nutkun başına gelip kurulabiliyor..
Çünkü amaç popülizm yapmak..
Bir durumu halkın gözlerinin önüne sermek ve karşıt politikaları ortaya koymak değil.
Politikacı konuşmasına hâkim olan temel düşünce ülkemizde ne yazık ki bu: Salla sallayabildiğin kadar!
