MİLLİYET

Martıları da yasaklayalım!

 İstanbul’da, Boğaz’ı ve Haliç’i gören herhangi bir yerden, onların hantalmış gibi görünen ama aslında çok zarif hareketlerini izleyerek hülyalara dalabilirsiniz.
Ama bence en iyi yer, Eminönü’ndeki Kebapçı Hamdi’nin terasıdır.

Haliç’in girişini, Eminönü, Sirkeci ve Karaköy iskelelerini, Galata Kulesi’ni, Ayasofya’yı, Topkapı Sarayı’nı, Yeni Camii’yi topluca görebileceğiniz belki de tek yer orasıdır.
Ve bu inanılmaz manzarayı onlar tamamlar..
İstanbul’un vapurlarından söz ediyorum.

İlk akla gelen
Sarı bacaları, geniş güverteleri, gece vakti denizde yakamozlar yaratarak süzülen beyaz gövdeleriyle İstanbul vapurları..
Etraflarında martılar uçar..
Turgut Uyar, bir şiirinde “İstanbul dediler mi benim aklıma, / Vaiz Sokağı gelir hemen” der ya.. Benim de aklıma İstanbul denilince vapurlar gelir ilkönce..
Bir sabah vakti lodos yüzümü serinletir, dalgalar ayağımı ıslatırken yan tarafta oturup çay içtiğim gelir aklıma..
Ya da bir akşam iş dönüşü Boğaz vapurunun kıç güvertesinde kesekâğıtlarının içine konulmuş biraları yudumlarken, Mısır Çarşısı’nda satırla kesilmiş pastırma dilimlerinin kokusu..
Birbirini hiç tanımayan insanların yanlarında getirdikleri “nevale”leri, ikişer üçer cümlelik sohbetlerle paylaştıkları o inanılmaz anlar..
Sevdiğim kadının elini tutup iskele verilmeden önce rıhtıma atlamalarım..
“Burhan Pazarlama”dan alınmış on tanesi bir liralık kırmızı tükenmezkalemlerim..
İstanbul demek, vapur demektir.. Boğaz vapurları demektir..

İstanbul siluetinin parçası
Haberi dün Vatan’ın ekinde okudum.
Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nden, İDO’ya (İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş.) devredilen vapurların “yenileneceğini” duyuran bir haberdi.
162 yıllık bir geleneğin, “İstanbul Silueti” denilen şeyin ayrılmaz parçasının bu kadar kolayca tarihe havale edileceğini okuyunca içimin sızladığını söylemeliyim.
Bir kentin tarihinin en önemli unsurlarından birinin, kent halkının fikri bile sorulmadan kaldırılıp çöp kutusuna atılıverdiğini hissettim.
Haberi yazanın da kararı verenler kadar bu işe sevindiği anlaşılıyordu: İstanbul’a yakışacak daha hızlı ve seri vapurlar geliyor, önden de yükleme boşaltma yapabilecekler vs..
Haberdeki şu cümleyi okuyalım: “Yeni hedef, gemilerde estetik kadar temizlik, konfor ve yolcu güvenliğini sağlamak..”
Sanki şimdiki vapurlar istenildiğinde temiz tutulamazlarmış, yolcular güvensiz seyahat ediyorlarmış gibi!
Belli ki İstanbul tarihinin en önemli parçası yok edilmek istenirken bir gerekçe yaratılmaya çalışılıyor.

Kalktı son vapur..
Yanlış anlaşılmasın: İstanbul ulaşımının çözümünün Boğaz ve Haliç’te hızlı vapurlarla sağlanabileceğini ben de biliyorum. Ama bunu yaparken vapurların tarihi siluetlerinin bozulması mı gerekiyor?
Haberi okurken “Martılar ne yapacak şimdi?” diye aklımdan geçti..
Etrafında uçuşup vapur yolcularının attıkları simit parçalarını havada kapan martılar..
Onların uçmalarını da yasaklayacaklar bu gidişle..
İstanbul’a belediye başkanı olan herkes İstanbul’u azar azar yok ederek tarihe geçmeye çalışıyor nedense..
Kadir Topbaş’ı da “tarihi vapurları seferden kaldıran kişi” olarak hatırlayacağız ileride!
Nâzım Hikmet’le bitirelim:
Kalktı son vapur iskeleden / “64” numara, pul pul karışıp yıldızlara / boş ve yorgun akıyor suyun üstünde.. / Gece seslerle dolu. / Aynada: Raşel’in kolu / Selim’in eli / ve son vapurun yolu… / “Selim ateş gibi elin” / Eli beyazdı, karanlık gözleri / ve kırmızı saçları vardı Raşel’in…