Şu dünyada sanıyorum her âşık, yaşamı boyunca en az bir kere terk edilmiştir.
Bunun nasıl yıpratıcı bir etkisi olduğunu gençlik deneyimlerimden biliyorum.
Adım medyada “aşk uzmanı”na çıktığından beri de bu konuda aldığım e-postaların sayısı küçümsenmeyecek düzeyde..
Birçok kişi terk edilmeyi içine sindiremiyor. Bütün düşüncesi bu noktadan itibaren sadece terk edilmenin nedenleri üzerine yoğunlaşıyor.
İnsan kendi kendine oturup bunu düşünmeye başladığı zaman elbette bulduğu yanıtlar da hiç iç açıcı olmuyor. Kendine güven duygusunun tamamen yitirilmesine kadar varan acılı bir süreç yaşanıyor.
Onlara söz yok!
Hill, Rubin ve Peplau isimli üç bilim adamı tarafından yapılan bir araştırma, bir ilişki bittikten sonra eşlerden birinin kendisini daha mutsuz ve yanlız hissettiğini, diğerinin ise bu duyguları daha az hissettiğini ortaya koyuyor.
Normal bir sonuç. Terk edenin, kendisini mutsuz ve yanlız hissetmesini önleyecek bazı gerekçeleri önceden geliştirmiş olması gerekir ki bu eyleme yönelebilsin..
Zaten bu yazıda konumuz bu tipler değil.. Kısa bir süre öncesine kadar çok değer verdikleri bir insan üzüntüler içinde kıvranırken, arkalarını dönüp gidebilenlere ne söylenebilir ki?
12 haftada tamam
Psikolog Zev Wanderer ile gazeteci Tracy Cabot, 1987 yılında “Bırakma Zorunluluğu” isimli bir kitap yazmışlar. Bu kitaptan geçenlerde size sözünü ettiğim Aşk Bilimi isimli kitabı okurken haberim oldu. (Aşk Bilimi, Glenn D. Wilson ve Chiris McLaughlin. Çitlembik Yayınları.)
“Bırakma Zorunluluğu” isimli kitap, kırık bir kalbin üstesinden gelebilmek için 12 haftalık bir eğitim programı öneriyor. Davranış psikolojisinin geliştirdiği kavramlar ve teknikler kullanılarak terk edilen kişinin kendi kendini tedavi etmesi amaçlanıyor.
Sabıka dosyası
Eski sevgiliye ait bütün hatıraların ortadan kaldırılması, eskiden birlikte dinlenilen şarkıların bile dinlenmemesi gibi “iyi” davranışlar ödüllendirilirken, eski sevgiliyle ilgili ortak anıları düşünmek gibi “kötü” davranışlar cezalandırılıyor.
Cezalar arasında çürük bir yumurtayı koklamak gibi insanın midesini ayağa kaldıracak şeyler de var.. Ödül ise kendinize alabileceğiniz bir gömlek olabiliyor mesela..
Eski sevgilinin kötü yönlerini bir kâğıda liste halinde dökerek bir “sabıka dosyası” oluşturmak, günün belli saatlerinde hüngür hüngür ağlamak ama o saatler dışında kesinlikle ağlamamak gibi “aktiviteler” programı destekliyor.
Birçok kişi, böyle bir durumla karşılaştığında yakınları tarafından başka ilişkilere girmeye teşvik ediliyor. “Çivi çiviyi söker” sözü sanırım en çok bu tür durumlarda kullanılıyor.
Ama bilimsel araştırmalar, çivinin çiviyi sökmesinin o kadar da kolay olmadığını söylüyor.
Özellikle terk edilmiş kadınlar, terk edilmenin yol açtığı travmayla tamamen baş etmeden yeni bir ilişkiye yönelirlerse, geçmişin kötü anıları yeni ilişki için de ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Baştan önlem almalı
Bram Buunk ve Wim Mutsaers isimli iki araştırmacı bu konuda bir hayli çalışmış. İlk ilişkinin bozulması sırasında sürdürülen uzlaşma çabalarındaki başarısızlığın, yeni ilişkideki aksaklıklara karşı uzlaşma yolu bulma isteğini azalttığı ortaya konmuş.
Sorun, insana özgü her sorun gibi son derece karmaşık.
Böyle karmaşık sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmak yerine, bir kere bulduğunuz aşkı diri tutmaya çalışmak daha kolay olmalı.. Biraz özen, biraz heyecan ve ilişkiyi canlandırıcı sürprizler yapabilme becerisini geliştirmek bütün bu dertlerle hiç karşılaşmamanızı sağlayabilir çünkü…