Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Una notte a Napoli..

 Birkaç haftadır, yabancı hafif müzik yayını yapan radyolarda bu şarkıyı mutlaka duymuş olmalısınız..
Boğuk ve görmüş geçirmiş bir kadın sesinin okuduğu İtalyanca bir şiirle başlıyor şarkı..
Una notte a Napoli.. Con la luna ed il mare.. Ho in contrato di angelo!..

Napoli’de bir gece.. Ay ve denizle birlikte.. Bir melekle karşılaştım..
Benim ilk gençlik yıllarımda romantizm, İtalyan şarkılarının üzerine inşa edilirdi..
Bir kelime İtalyanca bilmezdik ama İtalyan şarkılarının hepsine eşlik edebilirdik..
Ne gece olması gerekirdi, ne de gündüz..
Denizden gelen nemli esinti yüzünüzü okşar, içinize yaşama sevinci verirken gökte ha yıldızlar olmuş, ha parlak bir güneş..
Akdeniz göğünün altında olduğunuz sürece ne fark ederdi ki?
Bu şarkıyı o yıllardan hatırlıyorum, melodisi aklımda kalmış, hayal meyal..
Cep fotoromanlarının ve şarkıların İtalya’sını bilirdik o yıllarda..
Ne Gucci vardı, ne Armani, ne de Prada..
Belki varlardı da varlıklarından bizim haberimiz yoktu.

Hayallerdeki kadınlar
Vespa’nın, Alfa Romeo ve Fiat’ın, efsanevi Masarati’lerin, Ferrari’lerin İtalya’sı..
Onları bilirdik sadece.. Bir de şarkıları..
Nemli, kırmızı dudakları hafif aralanmış, iri siyah gözlerinden kendine güven fışkıran, burnu biraz havada ama neşeli kadınlar hayal ederdik..
Rüzgârdan savrulan bol eteklerinin üzerinde vücutlarına yapışmış, dekoltesi cömert bluzlar giymiş kadınlar..
Topuklu ayakkabılarının üzerinde abartılı bir kırıtmayla yürürken etrafa hâkim bakışlar atan, siyah saçları dalgalı bir kadın..
Kimi zaman Sophia Loren, kimi zaman Gina Lolobirgida, kimi zaman Edwige Fenech!..
Hepsinden biraz, belki de hepsi..

Aşk ve tutkunun kenti
Ortak özellikleri, kusurlarıyla birlikte yaşamasını bilen, onlarla birlikte güzel olduklarının farkında olan “gerçek” kadınlar olmalarıydı belki de..
Bütün bunlar, “angelo” ile “angela”nın farkını bilmediğimizden elbette..
Birinin erkek melek, ötekinin kadın melek olduğunu nereden bilebilirdik ki..
Aradan kaç yıl geçtikten sonra şarkıyı radyodan tekrar duyduğumda İtalyanca bilen bir arkadaşımın yardımına sığındım..
Ve yıllarca kadın zannettiğimiz meleğin, erkek olduğunu da böylece öğrendim..
Olsun, ne fark eder ki..
Şarkı bana hâlâ Napoli’yi hatırlatıyor.. Hayalimdeki o Napoli gecesini..
Dar sokakları, yürürken arkasından ıslık çalınan kadınları, tıklım tıkış sokaklarda top oynayan çocukları, lacivert denizi..
Amalfi Körfezi’ne doğru kıvrılan dar yollarda esip geçen üstü açık arabaları..
Kahvenin kahveye benzediği, makarnanın gerçek makarna olduğu, o ölümsüz aşkların, tutkuların kentini..

Ne kadar zamanımız var?
Pink Martini’nin yakınlarda piyasaya çıkan yeni CD’sinin tüm şarkıları beni bugünden alıp geçmişe uçurdu ama varsa yoksa Una notte a Napoli…
Sevdiğin kadınla, Napoli’de bir tek gece geçirmek..
“Quanto tempo puo durare?” diye sormadan ama..
Quanto notti da sognare.. Quante ore, quante giorni..
Ne kadar zamanımız var?.. Kaç gecemiz hayaller için?.. Kaç saat, kaç gün?