MİLLİYET

Üniversite gençliği ulusu!

 Referandum öncesi Lefkoşa’nın Rum kesimindeki bir üniversitenin kantinine de gitmiştim. Hafızası güçlü okuyucular orada edindiğim izlenimlerle ilgili yazımı hatırlayacaklardır.

Üniversitenin kantinine girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey tıpkı bizdeki üniversite kantinleri gibi kesif bir sigara dumanıydı. Herkesin aynı anda konuştuğu bu tür yerlere hâkim olan uğultu, cızırtılı bir hoparlörden yayılan günün moda hafif müzik şarkılarını bastırıyordu.
Türkiye’nin değişik yerlerindeki üniversitelere çağrılıyorum zaman zaman.. Ve gittiğim her üniversitede ne yapıp edip bir yolunu bularak öğrenci kantinine girip bir çay içiyorum.
Kıbrıs’taki kantinde gördüğüm öğrenciler ile Anadolu’nun değişik yerlerindeki kantinlerde rastladığım öğrenciler birbirlerine şaşılacak derecede benziyorlardı. Konuşurken yaptıkları hareketler, giyim tarzları, genel görünüşleri..
Şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: “Yoksa yeni bir ulus mu doğuyor? Üniversite gençliği ulusu!”
MediaCat isimli reklam ve pazarlama dergisinin temmuz sayısında okuduğum bir haber, izlenimimin bir yanılsama olmadığını ortaya koydu.
Millward Brown isimli bir kuruluşun Avrupa kalitatif araştırmalar ekibi Euroqual tarafından yürütülen bir araştırmanın sonuçları ile ilgiliydi haber.
Araştırma için Türkiye, Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya, Almanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Rusya’daki 18 – 25 yaş arasındaki üniversite öğrencileri ile görüşülmüştü.
Tek tipleşiyorlar
Araştırmanın vardığı genel sonuç şu: “Gençler, farklı ülkeler ve kültürlerden gelmeleri nedeniyle farklı geçmişlere sahip olmalarına karşın, globalleşme karşısındaki karakteristik özellikleri, heyecanları, sorunları ve yaşam tarzları artan bir hızla daha tek tip hale geliyor.”
Araştırma sonuçlarına göre teknolojik yenilikler kısa sürede gençlerin yaşamlarının standardı haline geliyor. “Online” yaşayan bu kuşak zamanının büyük bölümünü bilgisayar ekranı karşısında geçiriyor. Gençlerin çoğunluğu için dış görünüş, içsel değerlerden giderek daha önemli hale geliyor.
Gençler için geleneksel değerler geçerliliğini yitirirken, geleneksel kurumlara karşı duyulan güven de azalıyor. Bu boşluğu dolduran “markalar” aynı zamanda toplumsal bir rol de oynuyorlar. Markalardan dürüst ve güvenilir olmaları bekleniyor.
Eğitim şart!
Türk gençlerini diğer Avrupa ülkeleri gençlerinden ayıran tek faktör ise gelecek kaygısının yoğun olarak yaşanması. En büyük sorun ise mezun olduktan sonra çalışabilecek uygun bir iş bulma olasılığının düşüklüğü..
Bu tabloya bakıp küreselleşmenin zararları ve geleneksel yapının çözülmesinden duyulan endişeler üzerine nutuk atacak bir geri kafalı değilim.
Bunun çok önemli bir gerçeği bizlerin gözünün içine soktuğunu düşünüyorum.
Biz istesek de istemesek de dünya küçülüyor, insanları birbirlerinden ayıran farklar giderek azalıyor.
Bu durumun bizim gibi gelişmekte olan bir toplum için önemli fırsat pencereleri açacağını düşünüyorum.
Ve bu fırsatlardan yararlanabilmemizin yolu gençlerimizi eğitim düzeyi açısından dünyadaki benzerleriyle rekabet edebilir hale getirmekten geçiyor..
“O rektör mü seçildi, bu rektör mü atandı? İmam hatiplere yeni fırsatlar yaratılacak mı?” gibi soruları tartışmaktan asıl sorunu konuşmaya bir türlü fırsat gelmiyor.
İlköğretimden başlayarak büyük bir eğitim reformu yapmak zorundayız. Bunu yapmakta geciktiğimiz her gün, gençlerimizin gelecekle ilgili umutsuzluklarını daha da derinleştireceğimizi artık anlamalıyız…