Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yazık ki Kıbrıs zincirlerini yine kıramayacak

  Lefkoşa’nın Türk kesimindeki Pizza Pronto’nun camekanla çevrelenmiş “bahçesinde” sokağı seyrediyorum.. Dışarıda benzerlerine sadece “tropikal” yerlerde rastladığım türden deli bir yağmur yağıyor. Birisi sanki Kıbrıs’ın geçmişteki bütün kirlerini temizlemek için kovalarca su boşaltıyor gibi..

Referandumun başlamasına artık sadece 12 saat kalmış. Erhan Başay, Ankara’da okuyup kimya mühendisi olmuş ama memleketine döndükten sonra “lokanta işine” girmiş.
Rumların “hayır”ı belli olduğundan beri Türk tarafına geçen Rum sayısında gözle görülür bir azalma olduğunu söylüyor.
Rumlar ya korktukları için ya da “hayır diyecekleri için utandıklarından” olsa gerek artık Kuzey’e daha az geçiyorlar. Referandum sonrasında çözülmesi gereken problemlerden biri de bu sanırım.. İnsanların karşılıklı olarak birbirlerine yeniden güvenmelerini sağlamak gerekecek..
Erhan’a “Rum gazetelerine ilan vermelisin yeniden gelmelerini sağlamak için” diyorum, gülüyor: “Verdim ama hiçbiri yayımlamadı. Politis bile…”
Politis çözüm yanlısı, sol görüşlü bir gazete ama bir küçük lokanta ilanını bile yayımlamaya çekinmesi Rum tarafının kendi içinde çözmesi gereken bazı ciddi problemleri olduğunu gösteriyor.

Sokaklar ıssız, çünkü..
En önemlisinin Kıbrıs’ın Rum kesimindeki eğitim sorunu olduğunu söylüyor Niyazi Kızılyürek..
Niyazi, çok ilginç bir insan..
Kıbrıs’ın Rum kesiminde yaşıyor, üniversitede hocalık yapıyor. Birleşik ve bağımsız Kıbrıs için mücadele ediyor. Yazıyor, film çekiyor, ders veriyor.. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi iki tarafta da sayıları az olmayan “Denktaşgiller” tarafından pek sevilmiyor..
Kıbrıs Rum kesimindeki ders kitaplarında, tarih kitaplarında gerçeklerin çarpıtıldığını, öğrencilerin beyinlerinin faşist öğretmenler tarafından yıkandığını söylüyor.
Hava kararırken Rum Lefkoşa’ya dönüyorum, bu kez Mete Han kapısından..
Artık cuma gecesi başlıyor.. Lefkoşa’nın Rum kesimindeki sokakların gece olunca neden bu kadar sessiz olduğunu girdiğim ilk tavernada daha iyi anlıyorum. Sokaklar ıssız, çünkü herkes “içeride”!

İyice ‘araştırdım’…
Burası Çellar isimli bir taverna.. Buzuki oynak havalar çalıyor.. İçeride doğum günü, evlilik yıldönümü kutlayan gençler.. Mumlar üfleniyor, kadehler kaldırılıyor.. İstanbul ve Atina geceleri kadar hareketli değil belki ama bu küçücük adanın da kendine göre bir gece hayatı var..
Garson “grappa”ya benzeyen yerel bir içkiden bir şişe koyuyor masamıza.. Adı Zivana.. 45 derece! Şişeyi bitirecek olursanız “zıvanadan çıkmanız” kaçınılmaz..
“Araştırmacı gazetecilik” ruhum beni dürtüyor, oradan kalkıp bir başka yere gidiyorum. Adı Pavillon.. Sahnede sanki “pop star yarışması” var gibi.. Orkestra yerinde kalıyor ama iki şarkı söyleyen inip, yerini bir başka şarkıcıya bırakıyor..
Ünlü Makariyos Caddesi üzerinde yeni açılmış modern bir kafe – bar var, Mondo..
Tarkan çalıyor bir ara: Kır zincirlerini gel, aşka kanalım bu geceeee..
Kıbrıs zincirlerini ne yazık ki bu kez de kıramayacak..
Gece, İstanbul ve Atina’daki gibi bir çorbacıda sona eriyor. Pirinç lapasının üzerine dökülmüş yavan tavuk suyuna, çorba denilirse tabii!