Yeni siyasal kamplaşma: Sağcılık, solculuk bitecek
Devlet Bahçeli’nin Avrupa Birliği konusunda verdiği beyanatlar ve takındığı tavır bana şunu düşündürtüyor: Ya kafası karışık ya da gerçekten söylemek istediğini söylemeye çekiniyor.
Önceki gün MHP Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmada söyledikleri, Bahçeli’nin “Ortak Avrupa” fikrinden bir hayli uzakta olduğunu gösteriyor.
Bahçeli’ye göre “bir yanda AB’nin öte yanda Türkiye’nin siyasi hedefleri ve idealleri var.”
Yine Bahçeli’ye göre Avrupa Birliği’ne girmeyi temel siyasi hedef haline getirmek “Türkiye’nin elini zayıflatmak” anlamını taşıyor.
Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda yapılması gereken düzenlemeleri savunmak Bahçeli’nin dilinde “teslimiyetçilik”e karşılık geliyor. Türkiye’nin “milli çıkarlar”ından uzaklaşmaya işaret ediyor.
Bahçeli’nin dilinin altında yatan aslında Avrupa Birliği’ne karşı çıkmak ama Avrupa Birliği’ne üyeliğin Türk halkında gördüğü geniş kabul bunu açıkça söylemesine izin vermiyor. Onun yerine soyut “milli çıkarlar”, “idealler” gibi kavramlarla bir kargaşa yaratmak istiyor ve bunda da büyük ölçüde başarılı oluyor.
Egemenlikler devrediliyor
Önce bu Avrupa Birliği denen şey nedir onu bir hatırlayalım:
“Avrupa Birleşik Devletleri” fikri ilk kez 1946 senesinin 19 Eylül’ünde İngiltere Başbakanı Winston Churchill tarafından dile getirildi. İkinci Dünya Savaşı yeni bitmişti ve mağlup Almanya ile savaşın galibi müttefik Avrupa ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkların çözümü ancak böyle bir birleşme içinde gerçekleşebilir diye düşünüyordu.
Amerika da böyle bir birleşmenin komünizmle mücadelede etkili olabileceği görüşündeydi ve ilk birleşik Avrupa örgütü OEEC, Marshall Yardımını yönetmek amacıyla kuruldu.
Bunu Avrupa’da savaş sanayiinin temeli olan kömür ve çelik üretimini uluslarüstü bir organ tarafından yönetme fikri takip etti. Arkasından da 1957 yılında Roma Anlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruldu.
Kurucular siyasi olarak Birleşik Avrupa’nın öncelikle ekonomik entegrasyonla gerçekleşebileceğine inanıyorlardı.
Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun, Avrupa Birliği’ne dönüşme süreci işte bu siyasal birlik yolunda atılan adımlardan oluşuyor. Yerel devletlerin zaman içinde bir çok alandaki “egemenliklerini” ortak üst organlara devrettikleri bir süreç bu.. En son örneği yerel para birimlerinin ortak Avrupa parasına dönüşmesiydi, bu yılın başında gerçekleşti..
Ya yanındayız ya da..
Sürecin varabileceği son nokta bugünkü Amerika Birleşik Devletleri’ne benzer bir federasyon olarak öngörülüyor. Tek bayrak altında, federe devletlerden oluşan Birleşik Avrupa.. Bu noktaya gelinmesi için daha çok çok uzun bir yol var, büyük bir ihtimalle gelecek kuşakların tanık olabileceği bir son bu..
Şimdi böyle bir “birlik”, birliğin bir parçası olmanın koşullarını da kendisi koyuyor doğal olarak..
Türkiye, şartların ekonomik olanlarını ve mevzuata yönelik olanlarını uygulama yolunda önemli adımlar attı, atıyor. Bu konuda istekli. Sorun daha çok siyasi şartlarla ilgili: Demokrasi ve insan hakları sorunlarıyla…
Birliğe üye olmak istiyorsanız bunları yerine getireceksiniz. Bunun onurla, milli çıkarla ilgisi yok. Bu siyasi bir tercih ve tercihlerinizle Avrupa’nın içinde mi dışında mı kalacağınızı kendiniz belirleyeceksiniz.
Türkiye’nin önündeki yeni siyasi kamplaşma kaçınılmaz olarak bu noktada gerçekleşecek: Avrupa Birliği’ne karşı olanlar ve olmayanlar… Artık klasik sağcı ve solcu tanımlarımızın bir anlamı kalmayacak.
Bahçeli lafı fazla gevelemeden nerede durduğunu açıklamalı…