Ankara’dan gelen haberler 28 Şubat tarihli MGK’da zirvesine ulaşan siyasal krizin yumuşaması ile ilgili beklentilerin boşa gitmek üzere olduğunu gösteriyor.
Koalisyonun Refah kanadı, bazı siyasi hesaplar için 8 yıllık temel eğitim konusunu yalnızca imam hatiplerle ilgiliymiş gibi gösterme eğilimini muhafaza ediyor.
Asiltürk’ün “Hoca MGK kararlarını imzalamadı, yalnızca bir prosedürü yerine getirdi” şeklindeki açıklaması, MGK ile ilgili konularda daha hassas olan ortağında tepkilere yol açıyor.
Erbakan’ın olayları sürdürerek yumuşatma yeteneği bu kez fazla bir işe yaramayacak gibi görünüyor.
Kriz giderek derinleşme istidadı gösteriyor.
Rejimin temelini oluşturan parlamento, bugünkü yapısı ve parti liderlerinin siyasi gelecek hesapları yüzünden krizi yumuşatma yeteneğine sahip değil.
Anayasal düzenin bir supabı olarak görülen MGK da ister istemez tartışmaların tarafı haline geldi. Nitekim komutanların 31 Mart’taki MGK’da 28 Şubat’takine benzer bir çıkış yapmak yerine, sessiz kalıp gelişmeleri izleme eğiliminde oldukları gelen haberler arasında.
Bu kilitlenmeyi çözüp, siyaseti tekrar olağan rayına oturtmak görevi de bu durumda bizzat Cumhurbaşkanı’na düşüyor.
Gerçi Cumhurbaşkanı, anayasal yetkilinin sınırlarından söz ederek “Meclis’i feshetme yetkisi”ne bile sahip olamamaktan şikâyet ediyor, ama bu krizin aşılmasında en önemli görevin yine o makama düştüğünü düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı, her ne kadar bu konuyla ilgili bir yetkisi yoksa da, rejimin geleceğini teminat altına alacak anayasa değişikliklerini belirlemek ve buna bağlı olarak yeni parlamentonun oluşturulmasını sağlayacak bir seçim yasası için girişimlerde bulunmalıdır.
Toplumun tüm siyasi görüşlerinin temsiline imkân veren, eski devlet başkanlarının, başbakanların, yüksek devlet görevlilerinin ve önemli sivil toplum temsilcilerinin katılacağı bir tür ‘anayasal konsey’ oluşturulabilir ve bu konseyin çalışmalarının sonuçları Meclis’e tartışılmak üzere gönderilebilir.
Toplumun geniş kesimlerinin üzerinde mutabakata varacakları bu tür bir çalışmanın Meclis’i de siyasi bakımdan etkileyebileceğini ve bugün yapılan bazı hesap hatalarının engellenebileceğini düşünüyorum.
Bugüne kadar Türkiye, sistemin özüne yönelik tüm yasal çalışmaları hep olağan üstü dönemlerin kendine özgü şartları altında kurucu meclisler eliyle yaptı.
Türkiye’nin gelecekteki anayasal düzeninin kurucu meclislerde değil, demokrasi şartları altında toplumun gözleri önünde oluşturulmasının zamanının artık geldiğini düşünüyorum.