Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

E-postalara toplu yanıt

Ayşe Arman’ın yaptığı ve geçen pazar Hürriyet’te yayımlanan röportaj öyle görüyorum ki birçok okuyucunun ilgisini çekmiş. Hafta başından beri röportajla ilgili o kadar çok e-posta aldım ki artık hepsine tek tek yanıt verebilecek durumda değilim. O nedenle bugün izninizle toplu bir yanıt vereceğim ki bu konuyu bir daha açmamak üzere kapatabilelim.

Okuyucularımın sordukları soruları iki ana başlık etrafında toplamam mümkün. Bunlardan bir tanesi “Türkiye’deki yazarların sayısı” ile ilgili. Benim verdiğim dört isme itirazı olanlar var, onlara ek isimler verenler var, hatta saçmaladığımı düşünenler var.
Bu görüşümü ve nedenlerini açmalıyım: Ayşe bana röportaj sırasında kendimi iyi bir yazar olarak görüp görmediğimi sordu. Ben de yanıt olarak kendimi yazar olarak görmediğimi, ama yazı yazan bir insan olarak tanımlanabileceğimi söyledim.
Kendimi yazar olarak görmüyorum, çünkü ‘yazar’lık sıfatının sadece yazı yazmayı tanımlamadığını düşünüyorum. Bu meslekte bütün ömrünü yazı yazarak geçirmiş çok değerli insanlar olduğunu da biliyorum. Ama sadece gazete köşe yazısı yazmanın bir insanı yazar yapmaya yetmeyeceğine inanıyorum. Yazarlık durumunun edebi bir derinlik gerektirdiği gibi, bir üslup bütünlüğü gerektirdiğine de inanıyorum. Nitekim Çetin Altan’ın herhangi bir yazısını imzasını görmeden okuduğunuzda onun Çetin Altan tarafından yazıldığını anlayabilirsiniz. Ama benim ya da birçok gazete köşe yazarının yazısını böyle ayırt etmenizi sağlayacak bir üslup bütünlüğü bulamazsınız. Çoğumuzun yazısının bazı durumlarda pek sıkıcı olması dışında…
Dört isim verdim çünkü aktif olarak gazete köşe yazısı yazanların arasından bir seçim yapmam istenmişti. Elbette Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Ahmet Altan ve bir çok başka değerli yazarı, yazar saymayacak kadar da ahmak değilim.
İkinci konu ‘aşk hayatım’ ile ilgili. Ayşe bir gazeteci olarak sorması gereken bir soruyu sordu. İki şey yapabilirdim: Ya ‘Ayşe sen bunu sormamış ol’ derdim ve eminim o da buna saygı gösterirdi. Bunun birlikte çalıştığımız yıllarda bazı soruları sormadığı için eleştirdiğim bir arkadaşıma karşı haksızlık olacağını düşündüm. Ben ikinci yolu seçtim ve biraz dalga geçtim.
Elbette zırt pırt âşık olabilecek bir ruh durumuna sahip değilim. Her on beş günde bir birilerine aşık olan ‘paşagalaşamdan’ starlarını eleştiren yazılar da yazmış biri olarak bunun esasen âşka ve kadınlara karşı bir saygısızlık olacağını düşünürüm.
Öte yandan böylesine özel bir konunun sadece beni ve çok yakınlarımı ilgilendireceğini düşündüm. İnsanın aşkını 950 bin kişinin önünde böyle uluorta anlatmasının, itiraf etmesinin ne kadar zor olacağını tahmin edebilirsiniz. En yakınlarım, beni tanıyanlar bunu geçmişte çoğu zaman kendi kendime bile itiraf edemediğimi bilirler, değil ki Hürriyet gibi en çok satan gazetede bir pazar sohbetinde bunu yapabileyim… Konuyu şakayla geçiştirmeye çalışmamın nedeni de buydu ve şimdi görüyorum ki doğru bir iş yapmamışım. Sahte yanıtları insanı hiç tanımayanlar bile anlayabiliyor. Mesleki gelişmesini hep gururla izlediğim bir arkadaşıma bunu yapmamalıydım. Ayşe’ye bu konuda bir özür borcum var.